Muhafazakârlar ve kültürel iktidarın kodları; Şükriye Tutkun'un can acıtıcı sözleri
Dün sosyal medyada gördüğüm tweet çok canımı sıktı.
15 Temmuz gecesi Kuruçeşme Açıkhava’da ünlü türkücü ve sinema oyuncusu Yavuz Bingöl ile birlikte sahne alacak olan sanatçı Şükriye Tutkun paylaşmıştı ve şöyle diyordu:
“Konserimize az kaldı, bilet satışları düşükmüş; varsın düşük olsun; gelen kişi sayısı değil gelen yürek sayısı önemli. Gelenler de gelmeyenler de baş tacı, isteyip de gelemeyenler için de söyleyeceğiz türkülerimizi.”
Paylaşımın altında da yine kendisinin bu konserle ilgili duyurusu ve afişi vardı:
İki ismin de sanatçılığıyla ilgili söyleyecek sözü olan var mı?
Son yıllarda üretimleri yok denebilir ki bunu ben de söylüyorum. Ama her iki ismin, müzik geçmişleri, milyonlara mal olmuş onlarca türkü ve şarkısıyla, kaliteleriyle müzik dünyasında nasıl ayrışıp seçkin bir yere oturdukları hakikati de ortada.
Yıllardır onlara müzik kartellerinin oluşturduğu çeteler tarafından ambargo konuluyor, bunu da biliyoruz.
MAHALLELERİNİ TERKETMESELERDİ NE OLURDU?
Sebebi söylemeye gerek var mı?
Çünkü keyifleri gayet yerindeyken, kendi mahallelerini karşılarına alma, yalnız kalma pahasına ülkeleri için ERDOĞAN diyebilmiş, vatan sevgilerini her yerde, her zaman göstermekten kaçınmamış iki isim Bingöl ve Tutkun.
Soralım. Geçmişte “Urfa’ya Paşa Geldi” adlı türkü yapan ve son olarak konser vermek için gittiği Şanlıurfa’daki konserine sekiz kişi gelen Yavuz Bingöl bunu hak etti mi? Urfalı AK Partililerin, onların çocuklarının, o gençlerin kıytırık magazin figürü bir şarkıcı gelseydi o konser alanını tıklım tıklım dolduracaklarını iyi biliyorum ben. Çok ayıp çok… Yazıklar olsun.
Yavuz Bingöl, geçmişte kendisini el üstünde tutan CHP’lilere, Grup Yorum’un konserlerini dolduran bir takım malum sol örgütlere yakın dursaydı her konseri müzik piyasası deyimiyle full çekerdi. Aileden müzisyen bir isim Yavuz Bingöl. Annesi Şahsenem Bacı bir dönem solun yıldızlaştırdığı halk ozanlarından biriydi ki benim de izlemişliğim var.
“Kara Tren gecikir belki hiç gelmez” türküsünü, Sarı Gelin’i, Turnalar’ı, Tanrıdan Diledim’i, Yar Demedim’i, Turnalara Tutun da Gel'e kadar bu türküleri tekrar dinlemek istemeyen kim vardır? Onun su gibi akan, lirik tenor sesinden her türkü bir başka anlam kazanıyor.
Türkiye Bingöl’ü, Salkım Hanım’ın Taneleri filminde, İsmet İnönü döneminde Varlık Vergisi nedeniyle Aşkale’deki toplama kampına gönderilen azınlıkların bulunduğu cezaevinde nöbet tutan asker olarak da tanıdı. Elinde bağlama ile birden Sarı Gelin türküsünü tutturunca cezaevinde olan Ermeni Levon klarnetine sarılıp ona eşlik ederken... Çok dokunaklı sahnedir.
Ve tabii Nuri Bilge Ceylan’a Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandıran “Üç Maymun” filminde başrolü üstlendiğini de unutmayalım.
ŞÜKRİYE TUTKUN DA SOL GEÇMİŞİNİ GERİDE BIRAKARAK ERDOĞAN diyen bir isim. O da Yavuz Bingöl gibi bedel ödeyenlerden. Onunla aynı siyasi geçmişten biri olarak yakından da tanıdığım bir arkadaşım da aynı zamanda. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Şan Bölümü mezunu. TRT Gençlik Korosu ile başlayan, İstanbul Operası ile devam eden, Türkiye’nin Fahir Atakoğlu, Atilla Özdemiroğlu gibi efsane müzisyenleriyle birlikte çalışan Şükriye Tutkun, Türkiye’yi kasıp kavuran hit şarkılara imza attı. Gücüm Yetene Kadar, Arda Boyları, Mihriban, Sevin Gayrı, Hasret gibi şarkılar herkesin dilindeydi. Albümler çıkardı. Bazı filmlerde oynadı o da. Ama komple bir sanatçı olduğunu zamanında Türkiye’de milyonları güldüren Pilastip Show’da dönemin Başbakan’ı Tansu Çiller’i seslendirerek de kanıtladı.
AK PARTİLİLER VE MUHAFAZAKÂRLARIN KESTİĞİ CEZA
Evet, her iki ismi de AK Partililer, milliyetçiler ve muhafazakârlar adeta “Neden onları bırakıp da bizim tarafa geçtiniz, ülkenizden yana tutum aldınız” diye cezalandırıyor.
Çok yakından biliyorum, AK Partililerin çocukları, AK Partili ve diğer sağ partilerdeki gençler Mabel Matiz’e, Melek Mosso’ya, Sıla’ya akın akın gidiyor.
Ama Şükriye Tutkun ile Yavuz Bingöl’den haberleri bile yok.
Üstelik 15 Temmuz gibi anlamlı bir günde.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Atatürk Havalimanı’nda konuştuğu mitinge her türlü zorluğu göze alarak, yürüyerek gelen 1,5 milyon insan nerede? Onların arasından nasıl oluyor da 5 bin kişi çıkamıyor?
Bu soruyu “Bizim sanatçımız yok” diye ağlayıp diğer kesimin sahne ve perdedeki ünlülerini eleştiren her AK Partili ve muhafazakâr kendine sormalıdır.
Her iki ismin de eğlendirici olmadığını söyleyenler de çıkabilir.
Arkadaş eğlenmekten ne anlıyoruz biz?
Eğlenmek yalnızca hoplayıp zıplamak mıdır?
O da gereklidir tabii ama bazen sevdiğimiz bir şarkıcı ile zaman yolculuğu yapıp anıları paylaşmak, bazen gözyaşları içinde o şarkıları binlerce kişiyle aynı anda söylemek değil midir?
Sıla’nın iç bayıcı şarkılarını binlerce insan hep birlikte söylüyor. Neden? Aşk acılarında şişelere sığınmanın acısını paylaşanlar şarkıcının “Dibe vura vura yaşayalım gidişini” nakaratına çılgınca eşlik ederek hayata katıldıklarını hissediyorlar.
Ben de Yavuz Bingöl ile Sarı Gelin türküsünü söylerken, Şükriye Tutkun ile En Son Nefese Kadar derken aynı şeyi hissedebiliyorum. Gözyaşı döktüğüm an da güldüğüm ve coştuğum an da bana ait ve mutluluk verici değil midir?
KÜLTÜREL İKTİDAR "GEL" DEYİNCE GELMİYOR
AK Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sürekli "Kültürel iktidar" deyip duruyor. Ama kültürel iktidar önce sahip çıkmakla başlar. Bunun için kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır. Müziğin bir endüstri olduğunu, müzik ve sanatı belli dini kalıplara sokarak kültürel iktidarda söz sahibi olunamayacağını bilmek de gerekir.
Misal ABD’de halk müziği, yani Country müzik dinleyenlerin yüzde 60’ı Cumhuriyetçi, muhafazakâr kitle. Bu ülkede kilise müziği olarak bilinen Gospel albümlerinin satışı 50-60 milyonu buluyor. Christian Music Place adlı kuruluşa kayıtlı 3 bin 250 müzik grubu ile bin 500'den fazla Hıristiyan radyo istasyonunun bulunduğu ABD'de kilise rock müziğe uyguladığı ambargoyu kaldırdı. Artık bu ülkede açık alan festivallerinde Godcore adı verilen sert dini müzik yapan Hıristiyan metal, punk ve rap gruplarını dinlemeye gelen gençler, diğerlerinin aksine alkol, sigara ve uyuşturucu kullanmıyor.
Kısaca festival yasaklamak işin kolayı.
Alternatif düzenleyebiliyor musun?
Kendi şarkıcılarını destekleyebiliyor musun?
Neyse, ben 15 Temmuz gecesine biletimi alıp Yavuz Bingöl ile Şükriye Tutkun’u izlemeye, 15 Temmuz şehitlerimizi anmaya gideceğim. O korkunç gecenin travmasını hâlâ üzerinden atamamış milyonlardan biri olarak ruhumu onların güzel sesleriyle dolduracağım.