Muhalefetin başarısızlık kıskacı; mağduriyetler üzerine kurulu siyaset çıkmazı
Demokrasilerde muhalefetin varlığı, yalnızca iktidarın yanlışlarını dile getirmekle sınırlı değildir. Muhalefet, aynı zamanda topluma gerçek bir alternatif sunabilmeli ve halkın sorunlarına çözüm üretebilmelidir. Ancak Türkiye’de muhalefetin en temel sorunlarından biri, bu kritik görevi yeterince yerine getiremiyor oluşudur. Daha açık ifadeyle etkili bir muhalefetin yokluğudur.
Seçmen sadece “iktidar kötü” söylemiyle ikna olmaz, “siz gelince ne değişecek?” sorusuna tatmin edici bir yanıt bekler. Bu sorulara net yanıtlar verilmezse, seçmen mevcut düzenin değişmesini istemez.
Muhalefet politika ve proje üretmek, tutarlı bir yol haritası çizmek yerine sürekli iktidarın hamlelerine tepki vererek varlık göstermekten yana tavır sergiliyor ve hükümetin adımlarına refleksif bir şekilde karşı çıkarak, mağduriyet algısı üzerinden hareket ediyor.
İktidarın baskısı, medya kontrolü ve hukuki engeller muhalefeti zorlayabilir ancak sürekli mağduriyet söylemi kullanmak, muhalefeti halkın gözünde güçsüz ve başarısız bir aktör haline getiriyor.
Muhalefetin kendini “baskı altında ezilen” olarak konumlandırması, bir süre için toplumda karşılık bulabilir fakat uzun vadede bu söylem, seçmene bir çıkış yolu sunmaz. Çünkü halkın beklentisi yalnızca mağduriyetin dile getirilmesi değil bu mağduriyetin nasıl aşılacağına dair somut çözümler sunulmasıdır.
Muhalefet bloğu içinde farklı ideolojik kesimlerin bir araya gelmesi, ortak bir vizyon oluşturmayı engelleyebilir. Seçmen, muhalefetin iç uyumsuzluğunu gördüğünde şu soruyu soruyor: “Bu kadar farklı düşünen insanlar bir araya gelip ülkeyi nasıl yönetecek?” 6’lı masa örneğinde olduğu gibi seçim süreçlerinde işbirlikleri yapılsa da, seçim sonrasında ortaya çıkan uyumsuzluklar, halkın muhalefete olan güvenini zedeliyor.
Güçlü bir muhalefet, sadece gündemi takip eden değil, bizzat gündemi belirleyen tarafta olmalıdır ve halkın karşısına “biz Türkiye’yi iktidardan çok daha iyi yönetebiliriz” duruşu ve vizyonuyla çıkmalıdır.
Türkiye’de siyaset uzun yıllardır sert, keskin ve kutuplaştırıcı bir dil üzerinden yürütülüyor. Siyaset, hakaretlerin, suçlamaların, ağır ithamların hâkim olduğu bir alan haline geldi Siyasi aktörler, çözüm üretmek yerine birbirlerini düşmanlaştırarak seçmenlerini konsolide etme yoluna başvuruyor. Bu durum hem siyasi hem toplumsal dokuyu zedeliyor.
Türkiye’nin geleceği için, siyasetin hakaret yarışına değil, çözüm odaklı bir rekabete sahne olması gerekiyor. Muhalefetin başarısı, yanlışa düşmeden doğru olanı gösterebilmesinde gizlidir. Eğer muhalefet gerçekten bir değişime imza atmak istiyorsa, önce kendi siyaset anlayışını değiştirmek zorundadır. Aksi takdirde, güvenilir bir alternatif haline gelmesi mümkün gözükmüyor.
Muhalefet, günübirlik siyasi tartışmaların içinde kaybolmuş ve bir gelecek perspektifi ortaya koyamıyor. Seçmen, kendi yaşam koşullarını iyileştirecek, proaktif stratejiler geliştirecek ve ülkenin geleceğini şekillendirecek, güven tesis edecek güçlü bir alternatif görmek istemektedir.
Güçlü bir muhalefet, demokrasinin sağlıklı işlemesi, bir ülkenin gelişmesi için hayati öneme sahiptir. Etkili bir muhalefetin olmadığı bir ortamda, bağımsız yargı ve iktidarı denetim mekanizmaları zayıflar, yanlış politikaların düzeltilmesi gecikir ve yönetimde kalite, nitelik düşer, siyasi rekabet yerini daha sert söylemlere bırakır. Bu durum, şekil a da görüldüğü üzere hem ekonomik hem de sosyal istikrarı olumsuz etkileyerek toplumsal sorunlara yol açar.