Akademisyen Zoe Lucas, en yakın yerleşim yeri Kanada'nın Yeni İskoçya eyaletine 300 kilometre uzaklıktaki Sable Adası'na ilk kez 21 yaşında bilimsel bir araştırma ekibinin gönüllü üyesi olarak gitti. Lucas, Nova Scotia Sanat ve Tasarım Üniversitesini 1977'de bitirdikten sonra kimsenin yaşamadığı bu adaya yerleşme kararı aldı.
Yaklaşık 500 vahşi ata da ev sahipliği yapan 2 kilometre genişliğinde ve 40 kilometre uzunluğundaki adada gerçekleştirdiği çalışmalarla pek çok bilimsel çalışmaya katkı sunan Lucas, aynı zamanda merkezi Kanada'nın Halifax kentinde bulunan Sable Adası Enstitüsünün Başkanlığını yürütüyor.
Adadaki yalnız yaşamıyla akla Robinson Crusoe'yu getiren Lucas, hayatını ve çalışmalarını AA muhabirine anlattı. Lucas, Sable Adası'na kendisini çeken ve burada yaşamaya karar vermesini sağlayan şeyin atlara düşkünlüğü olduğunu söyledi.
İlk geldiğinde adanın büyüsüne kapıldığını belirten Lucas, "Sanat okuluna geri döndüğümde ise tek düşündüğüm Sable Adası'na geri dönmekti. Bu sebeple adada çalışan bir araştırma grubuna yemek yapmak için tekrar gönüllü oldum. Bu da aslında beni bugün olduğum yere getirdi." dedi.
"SANKİ BİR SULU BOYA TABLOSUNUN İÇİNDE YAŞAMAK GİBİ"
Adada yaşamaya başladıktan sonra doğaya hayranlığının atlara olan sevgisinin önüne geçtiğini vurgulayan Lucas, "Zamanla havayı, bitki örtüsünü, manzarayı, arıları, böcekleri tanımaya başlıyorsunuz ve bunun eşsiz olduğunu anlıyorsunuz. Sable Adası'nda yaşamak sanki bir sulu boya tablosunun içinde yaşamak gibi geliyor." ifadelerini kullandı.
Günlük aktivitelerini hava koşullarının belirlediğini, bir rutini olmadığını ve her günün bir önceki günden bambaşka geçebildiğini anlatan Lucas, şunları aktardı:
"Bu sabah adanın doğusuna gideceğim ve yürüttüğüm proje ile alakalı olarak deniz kuşlarını kontrol edeceğim. Ama diyelim yolda gelirken kıyıya vurmuş yunuslar görürsem, durup tüm ölçümleri yapmam gerekir. Hatta bu, belki kuşlar ile ilgili yaptığım çalışmama ara vermeme bile sebep olabilir. Bu da yarın için yepyeni bir planla uyanmam gerektiği anlamına geliyor."
Lucas, Kanada tarafından ulusal park kabul edilen adaya ulaşımın, gerekli altyapı olmadığı için yüksek maliyetli olduğunu, buna rağmen adanın popüler olmaya başladığını, zaman zaman gelen turistlerin birkaç haftaya kadar kalabildiklerini belirtti.
ADADA GÖZLEMLEDİĞİ DEĞİŞİMLER
Son 10 yıldır adadaki kumların tatlı su göletlerine dolması nedeniyle bölgedeki göletlerde su seviyesinin düştüğünü, birçok canlı türünün de adayı terk ettiğini kaydeden Lucas, "Ben buraya ilk geldiğimde çok fazla yılan balığı vardı, onlar gittiler. Daha az görünür olan suyun içindeki birçok omurgasız hayvan da artık yok. Eskiden burada üç çeşit sülük vardı. Şimdi ise bir. Tabii birçok örnek var. Adadaki değişimlerin iklim değişikliği kaynaklı olup olmadığı üzerine çeşitli çalışmalar hala devam ediyor." sözlerini sarf etti.
Kıyıya vuran çöplerin, okyanustaki çöp yoğunluğunun durumuna dair çok net veri sağladığı görüşünü paylaşan Zoe Lucas, kirlilikle ilgili şunları söyledi:
"Adanın kıyısına vuran çöplerle alakalı çalışmalara, adaya geldiğim ilk yıllarda başladım. İlk başta plastik kirliliğine odaklı bir çalışma değildi, daha çok tüm atıklar üzerine bir çalışmaydı. O sebeple adanın kıyısına vuran, metal, cam ve plastik gibi her türlü atığı arıyordum. Zamanla metal ve cam önemini yitirdi. Plastikler büyük bir problem olmaya başladı. Bir süre sadece belirli türlerdeki plastiklere odaklanıyordum. Ama şimdi küresel çalışmalara veri olabilecek tüm plastiklere bakıyorum. Örneğin ABD'nin bu yönde küresel ölçekte çalışmaları var. Buradan alınan veriler ya da dünyanın başka yerlerinden alınan veriler büyük resmin görülmesine yardımcı oluyor. Böylelikle plastiklerin okyanuslardaki sirkülasyonunu, nereden geldiklerini ve etkilerini görebiliyorsunuz."
BİRÇOK FARKLI ÜLKEDEN ATIKLAR
Sable Adası'na vuran plastikler üzerine çok sayıda çalışma yürüttüklerini, bunlardan birinin marka odaklı olduğunu ve hangi markanın okyanusları ne kadar kirlettiğini göstermeye çalıştıklarını anlatan Lucas, içecek şişeleri, şampuan ve kişisel bakım ürünü kutuları ile yoğurt kaplarının kıyıya en çok vuran atıklar olduğunu bildirdi.
Üzerlerinde yazan bilgilere dayanarak adaya ulaşan plastiklerin hangi ülkelerde üretildiğine dair de bir çalışma yapıldığını aktaran Lucas, İtalya, İngiltere, Yunanistan ve Mısır'da üretilen birçok plastiğin adanın kıyılarına vurduğuna dikkati çekti.
Bunların Kanada yakınlarından geçen gemilerden atılmış olabileceğini veya okyanuslardaki akıntıların da plastikleri atıldıkları yerlerden çok uzak bölgelere taşıyabileceğini sözlerine ekleyen Lucas, üzerinde Türkçe yazılar yazan bir atığa da rastladıklarını, bunun kendisini çok şaşırttığını dile getirdi.
Avustralya ya da Endonezya'da üretilmiş bir atığa rastlamanın artık hayret verici olmadığı yorumunu yapan Lucas, "Bu durum problemin ne kadar küresel olduğuna dair bir gösterge. Bu çalışmanın vermek istediği mesaj da bu." dedi.
DİLEK VE REKLAM BALONLARI DA ADAYI HAVADAN KİRLETİYOR
Kıyılara vuran plastikler kadar adaya düşen reklam amaçlı plastik balonlar ve dilek balonlarından da şikayetçi olan Lucas, bunlar için de ayrı bir çalışma yürüttüğünü belirtti.
Lucas, "Bu balonların bazılarının üzerinde, kim tarafından gönderildiğine dair açık bilgiler yer alıyor. Bu sayede balonu gönderen kişiye e-posta ya da telefon yolu ile ulaşıyorum. Balonların sahiplerine gökyüzüne bıraktıkları balonun Sable Adası'na kadar ulaştığını söylüyorum." diye konuştu.
Deniz kirliliğinin küresel anlamda artmasına paralel son yıllarda adaya vuran plastik sayısında da artış olduğuna değinen Lucas, toplanan plastiklerin adadan alınarak ana karaya götürüldüğü ve bu çöplerin bir kısmının geri dönüştürüldüğü bilgisini verdi.
Bunun kalıcı bir çözüm olmadığını ve geri dönüşüm için kullanılan enerjinin, çoğu zaman fosil yakıtlardan elde edildiğini hatırlatan Lucas, en iyi çözümün plastik kullanımının azaltılması olduğunun altını çizdi.