PKK ve DEM’in yol ayrımı; Ya silahlara veda ya da siyasete

Öncelikle görüşmenin içinden aldığım bilgiyi “iyi haber” i aktarayım.

MHP Lideri Devlet Bahçeli ile DEM heyeti arasındaki görüşme hayli OLUMLU geçti.

Aklınıza gelir miydi böyle bir görüşmenin yapılacağı?

Sayın Bahçeli’nin iki ay önce Öcalan’a çağrıda bulunarak “Gel Meclis’te konuş, silah bırakılacağını, PKK’yı lağvettiğini açıkla, biz de senin için UMUT HAKKI’nı düşünelim” diyeceğini…

Nereden nereye…

1980 yılından beri bu ülkenin iliğini kemiğini sömüren emperyalist proje PKK terörü yüzünden yaşadığımız kaybın telafisi yok.

Can kaybı; on binlerce.

Maddi kayıp; trilyonlarca…

Emperyalizm için her şeyin vadesi ve kullanım süresi vardır.

PKK ve Kandil için bu süre doldu.

Sırtlarını dayadıkları güç adeta buharlaştı ve PKK-DEM-YPG üçlüsü bir anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile baş başa kaldılar. Bunu gördükleri anda da bir aydınlanma yaşadılar.

Onlara hakikati asıl gösteren bizatihi bu ülke müesses nizamının temel direklerinden biri olan MHP Lideri Devlet Bahçeli’ydi.

Dün bir ilk gerçekleşti ve Devlet Bahçeli ilmek ilmek döşediği sürecin geldiği noktada İmralı’da PKK elebaşı ile görüşen Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve hep ayrıcalıklı bir yere konumlandırdığı Ahmet Türk’ü kabul etti. 

Arkasından “gerekli” açıklamalar yapıldı.

Söylenenler görüşmenin kamuflajından ibaret takdir edersiniz ki.

Edindiğim izlenim şu.

MHP Lideri Devlet Bahçeli DEM heyetine olması gerekenleri tek tek anlattı.

1-PKK’nın kendisini lağvetmesi ve silah bırakması durumunda siyasal alanda DEM siyasetinin meşruiyetini kabul edeceklerini,

2-YPG’nin Öcalan’ın yapacağı çağrıya uymasının elzem olduğunu,

3-Bu çağrının ardından sürecin olağan akışında seyretmesi ve beklenen gelişmelerin olması durumunda UMUT HAKKI’nın gündeme alınacağını,

4-DEM ve PKK’nın özerklik, ana dilde eğitim hakkı ve benzeri taleplerini de içeren bir PAZARLIĞIN kesinlikle söz konusu olmayacağını,

5-Artık sürecin bir GÜVEN İLİŞKİSİ zemininde yürümesi gerektiğini…

Başlıkta da söylediğim gibi demokratik bir hukuk devletinde siyasetin konuşabilmesi için önce silahların susması gerekiyor. Ancak ondan sonra ne varsa meclis çatısı altında ya da siyasal platformlarda konuşulup tartışılabilir. Varsa bir sorun, karar mercii Meclis’tir başka bir yer değil. Her partinin kendine göre kırmızı çizgileri var. Kimi partiler Anayasa’nın ilk dört maddesini “Olmazsa olmazımız” diye kabul eder kimi de “Özerklik mi asla” der. Misal CHP Anayasa’nın ilk 4 maddesi için “Kırmızı çizgimiz” derken, özerklik benzeri bir yapılanmayı getireceği belirtilen YEREL YÖNETİM ŞARTI’na onay veriyor. Bilindiği üzere Avrupa Birliği müktesebatı gereğince, üyelik görüşmeleri sürecinde kapanmamış fasıllardan birinde, bu şart yıllardır baş ağrısı olarak duruyor.

Ama sonuçta görünen o ki Türk Silahlı Kuvvetleri, MİT ve tüm güvenlik güçleri Türkiye’de terörü bitirme noktasına geldi. Ülkemiz sınırları içinde kalan PKK’lı sayısı 50 civarında.

Dolayısıyla aslolan Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden YPG’nin de Öcalan’ın çağrısına uyarak silah bırakması, kendini lağvetmesi, yöneticilerinin Suriye dışına çıkması, militanlarının da Suriye ordusuna entegre edilmeleri. Dün Ahmet Eş Şara ile Mazlum Abdi görüştü. Sızan bilgilere göre YPG kontrol ettiği petrolü Şam hükümetine devretmeyi kabul ediyor ama yüzde 50 hisse istiyor. Şara bu teklifi reddetmekle kalmadı onlardan silah bırakmalarını istedi.

Gelinen nokta onlar açısından sonun başlangıcı.

Tek umutları da ABD’deki çakma DEAŞ saldırılarıyla Trump’ın kendilerine destek vereceği düşüncesi.

Kısaca tarihi bir kırılma anı yaşanıyor Türkiye’de.

Çok sık rastlanılan bir durum değil bu.

DEM ve PKK bu fırsatı iyi değerlendirirse kendi yararlarına olacak gibi görünüyor. Ama diğer seçeneği tercih ettikleri takdirde Türkiye için şark cephesinde değişen bir şey olmayacak.

Kısaca ya silahlara veda ya da siyasete.

Ortası yok.