Amerika'da 157 yıl sonra bir ilk
Prof. Dr. İvet Bahar, dünyanın en seçkin bilim kurumları arasında yer alan Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin 157 yıllık tarihinde üye olarak seçilen ilk Türk bilim kadını oldu. Bahar, "Bu seçim yaptığım çalışmaların kabul görmesi anlamına geliyor" dedi.
İlaç tasarımları üzerine çalışan Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilgisayar Destekli Sistem Biyolojisi Bölümü Kurucu Başkanı Prof. Dr. İvet Bahar, şimdilerde Kovid-19’a çare olacak bir ilaç geliştirme projesinde de yer alıyor. Prof. Dr. Bahar, 2016 yılında ABD Başkanı Obama’nın davetlisi olarak Beyaz Saray’da bir konuşma yapmıştı.
En prestijli akademi
Dünyanın en prestijli bilim akademisi Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nin 157 yıllık tarihinde ilk kez bir Türk bilim kadını, üyeliğe seçildi. 190’ı Nobel ödüllü, toplam 2 bin 900 üyesi bulunan akademiye seçildiğini geçtiğimiz pazartesi öğrenen Prof. Dr. Bahar, "Bu seçim aslında şimdiye dek yürüttüğüm araştırmaların saygın bir bilim kurumu tarafından kabul görmesi anlamına geliyor. Bu da çok gurur verici bir şey tabii” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki 15 yıllık kariyerinin ardından 2001 yılında ABD’ye giden ve halen Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, kurucusu ve başkanı olduğu “Bilgisayar Destekli Sistem Biyolojisi” bölümünde 120 kişilik bir ekibi yöneten Prof. Dr. Bahar, aynı zamanda Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü NIH’in desteklediği projelerle biyolojik bilimler ve ilaç tasarımları alanında çalışmalar yürüten iki farklı merkezde daha başkanlık görevini yürütüyor.
Prof. Dr. Bahar, Pittsburg Üniversitesi’nin İlaç Tasarımı bölümünde de başkan yardımcılığı görevini sürdürüyor. Prof. Dr. Bahar, 2016 yılında da ABD Başkanı Barack Obama’nın davetlisi olarak Beyaz Saray’a konuşmacı olarak davet edilmiş ve “Çok Ölçekli Modelleme ve Biyolojide Büyük Veri” başlıklı konuşmasında, ‘süper bilgisayar’ teknolojisi ile daha önce yapılamayan, ilaç tasarımlarında da kullanılan moleküler ve hücresel düzeydeki simülasyonların nasıl daha hızlı ve doğru bir şekilde yapılabileceğini anlattı.
Çalışmaları sayesinde deneyler hızla sonuçlanıyor
Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden sonra malzeme bilimleri konularında çalıştığını anlatan Prof. Dr. Bahar, “Giderek biyolojik malzemelere ilgi duymaya başladım. 2001 yılında ABD’ye geldim. Genom teknolojisi alanındaki büyük gelişmelere paralel olarak bilgisayar destekli hesaplamalı biyoloji önem kazandı. Ben de daha önce polimerlere uyguladığım yöntemleri, biyolojik sistemlere uygulayarak, bilgisayar destekli araştırmalar yapmaya devam ettim buraya geldikten sonra kurduğum bölümde. Yaptığımız şey, bilgisayarda biyolojik süreçlerin nasıl çalıştığı, moleküller arasındaki etkileşimlerin nasıl gerçekleştiği konusunda çalışmalar yapmak. Bizim yaptığımız simülasyonlar, daha sonra yapılacak olan deneylere ışık tutuyor. Deney sayısını azaltmaya ve çalışmaların sonuca ulaşma süresini kısaltmaya yarıyor. Özellikle artan bilgisayar teknolojilerinden de istifade ederek çok daha süratli, çok daha verimli sonuçlar almaya imkan tanıyor. Ulusal Sağlık Bilimleri Enstitüsü (National Institute of Health) destekli projelerde çalışıyoruz genellikle” dedi.
"Virüslerin hücreye girmesini engellemeye çalışıyoruz"
Çalışmalarının, temel araştırma alanı içerisinde yer aldığını vurgulayan Prof. Dr. Bahar, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu nedenle de bizim bilgisayar destekli yaptığımız simülasyonların çok farklı alanlara uygulanma şansı oluyor. Benim bu anlamda en fazla yoğunlaştığım konular, son yıllarda nörolojik hastalıklar oldu. Özellikle kanser tedavisine yönelik ilaç tasarımlarında da epey çalıştım. Hatta şimdilerde koronavirüs ortaya çıktıktan sonra, bununla ilgili de grubumuz çok yoğun bir şekilde çalışmaya başladı. Virüsün hücreye girmesine nasıl engel olabiliriz, çoğalmasını nasıl azaltabiliriz, o tür sorulara yanıt arıyoruz. Şu anda birkaç laboratuvarda bizim simülasyonlar sonucu tahmin ettiğimiz birtakım verilerin deneylerle doğrulanmasına çalışılıyor. Özellikle belirli bir protein üzerine odaklandık. Virüsün yüzeyinde, insan hücresinin reseptörlerini tanıyan Spike proteinleri var. Bu proteinlerle, virüsün hücre içine girmesini sağlayan ACE2 reseptörleri arasındaki etkileşime engel olarak, virüsün vücutta enfeksiyon yaratmasının önüne geçmeye çalışıyoruz. Bu etkileşimin önüne geçecek ilaçların peşindeyiz. İlginç olan gözlemlerimizden biri ise antikoagülan dediğimiz kan sulandırıcı bazı ilaçların, buna yardımcı olabileceği yönünde.
Kan sulandırıcı ilaçlar korona virüs tedavisinde yardımcı olabilir
Kovid-19 ile savaşta hedef proteinlerin önemli bir silah olabileceğini belirten Prof. Dr. Bahar, kan sulandırıcı ilaçların bunu nasıl sağlayabileceğini ise şöyle özetledi: “Antikoagülanlar, yani kan sulandırıcı ilaçların bağlandığı protein, virüsün insan hücresine girmesini kolaylaştıran bir enzim (proteaz). Bu enzim virüsün yüzeyindeki Spike proteininin kendisini içeri alacak ACE2 reseptörünü tanımasına yardımcı oluyor. Amacımız bu enzimin çalışmasına engel olmak. Bazı kan sulandırıcılar bu işi görüyor, gözlemlerimize göre. Dolayısıyla bu şekilde, virüsün insan hücresine girmeye çalışırken kullandığı mekanizmaları durdurmaya çalışıyoruz. Diğer bir deyişle, enfeksiyonun daha ilk aşamalarında önüne geçmeye çalışıyoruz. Buna dair çalışmalarımızı yürütüyoruz yoğun bir şekilde”
Bilimin ilerlemesine katkı sağlayanlar seçiliyor
İsminin birkaç yıl önce üyeler tarafından Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne önerildiğini anlatan Prof. Dr. Bahar, “Seçimler genelde bir veya birkaç üyenin sizi kurula önermesiyle oluyor. Birkaç yıl önce beni önermişler. Seçildiğimi Pazartesi günü öğrendim. Çok hoş bir sürpriz oldu benim açımdan tabii ki. Üye seçimindeki en önemli kıstaslardan biri de yaratıcılık. Yaptığınız çalışmaların çok yeni olması ve bilimin ilerlemesine önemli katkılarda bulunuyor olmanız gerekiyor. Şunu özellikle vurgulamak isterim, bu akademiye seçilmeme neden olan çalışmalarımın başlangıcı Boğaziçi Üniversitesi’ndeki yıllarıma dayanıyor. Çok onur verici bir olay tabii ki. Uluslararası saygın bir kurumda yaptığınız bilimin takdir edilmesi, saygı uyandırması anlamına geliyor bu” diye konuştu.
İkisi yabancı üye olarak toplam 4 Türk daha var
ABD Ulusal Bilimler Akademisi (National Academy of Sciences, NAS), dünyanın en seçkin bilim akademisi olarak kabul ediliyor. 3 Mart 1863’te, ABD başkanını bilim teknoloji konularında bilgilendirmek göreviyle ABD parlamentosunun kurduğu akademi, 2005 yılında da Nobel ödülü alan Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar’ı üye olarak seçmişti. 2014 yılında da MIT Ekonomi Profesörü Daron Acemoğlu NAS üyeliğine seçildi. Farklı ülkelerden ABD vatandaşı olmayan bir grup bilim insanını da yabancı üye olarak seçen NAS’ın bu üyeleri arasında ise Türkiye’den Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Celal Şengör ile Antropolog Prof. Dr. Mustafa Özdoğan yer alıyor. NAS’ın bugün 190’ı Nobel ödüllü 2400 asıl üyesi ile 500 yabancı üyesi bulunuyor.