Şam'da laiklik mitingi yapanlar özür diledi mi? Suriye ve Türkiye’deki ikiyüzlü mezhepçilik

Geçen perşembe günü Emevî Meydanı’nda birkaç yüz kişiden oluşan Suriyeli, yeni yönetimden “Laik, sivil ve demokratik bir yönetim” talebiyle miting yaptı. Mitingde ilginç bir şey de oldu. Mikrofonu alan silahlı bir HTŞ mensubu, önce hürriyetten bahsedip mezhepçiliğe karşı konuşunca alkış aldı. Ancak ardından dini referanslarla konuşmasını sürdürünce sözleri “Laiklik, laiklik” ve "Demokrasi istiyoruz, dinci bir sistem istemiyoruz" sloganlarıyla kesildi.

Evet, DEMOKRASİ VE LAİKLİK istiyorlar.

Ne hoş.

Dahası var.

Tüm azınlıkların eşit haklara sahip olması ve kadınlar için özgürlük.

Katılanların sayısının az olduğuna bakmayın. İsteseler o meydanda 100 bin kişi de toplayabilirler. Şam’da o kadar taraftar bulmaları çok kolay. Esad rejiminin korku ve sefaleti milyonlarca Sünni Müslüman’ı hedef alırken, rejim karşıtları ve bugün özgürlük istedikleri kadınlar Sednaya mezbahasında Baasçıların tecavüzüne uğrarken, yüz binlerce insan o cezaevinde öldürülüp torbalara doldurularak çukurlara atılırken, azınlıkları bırakın milyonlarca insan varil bombalarıyla katledilirken demokrasiyi akıllarına bile getirmeyen ve getirse bile o meydana bu taleplerle çıkmaya üç buçuk atan, dolayısıyla UTANMAZCA VE AHLAKSIZCA SUSAN bu kitle, şimdi demokrasi ve laiklik talebiyle haykırıyor. Sesleri de bayağı gür çıkıyor.

Hem de HTŞ Şam’a girdiğinden bu yana her akşam yüz binlerce insanın tıka basa doldurduğu Emevî Meydanı’nda.

Bravo vallahi!

SEFALETİN SON PERDESİ

Korktuklarını söyledikleri yeni yönetimin gözleri önünde, onların bu özgürlüğünü tanıyan yeni yönetime tehditler savurarak yapıyorlar.

En sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.

Bunun adını öncelikle ahlaki normlarla ilgisi olmayan bir iki yüzlülük olarak koymak gerekiyor.

Ancak ondan sonra konuşabiliriz.

Çünkü bu meydanda toplananlarla, çoğunluğu Nusayri olan ve kendilerini laik olarak tanımlayanların, evvela yüzyılın Tiranı Beşar Esad zulmüne karşı tek bir karşı çıkış sergileyememiş olmalarının utancını taşımaları, bunun özeleştirisini yapabilmeleri gerekir. Çünkü bu bir ahlaki meseledir.

Zalime sırf sana bir şey yapmadığı ya da seni koruduğuna inandığın için karşı çıkamıyorsan ve o Despot mazlumları katlederken üç maymunu oynuyorsan o cinayetlere onay vermişsin demektir.

Demokrat olmak ötekinin haklarını savunmaktan geçer.

ÖZÜR BİLE DİLEMEDİLER

Bunların hiçbirini yapmadılar. Kendilerine tanınan imkânların keyfini çıkardılar. Katledilen, evlerini bırakıp ülkelerini terk etmek zorunda kalan hemşerilerinin evlerine yerleştiler hırsızlık yaparak. O korkunç vahşete gözlerini kulaklarını ve ağızlarını kapattılar dilsiz şeytan gibi.

Oysa o meydana çıkmadan evvel ya da o meydana çıkıp misal “Biz laik ve demokrasi yanlısı insanlar olarak Esad’ın baskı rejimine karşıydık ama korkumuzdan ses çıkaramadık. Özür dileriz. Katliama uğrayan, işkence edilerek katledilen tüm kardeşlerimiz, tecavüze uğrayan kadınlar için üzgünüz” bile demediler.

İşte bu rezilliği sindiremiyorum.

MEZHEPÇİ SEFALETİN TÜRKİYE AYAĞI

Aynı rezilliğin bir paraleli de Türkiye’de yaşandı.

Hatay’ın Samandağ ilçesinde de “Suriye’de katliam tehdidi” ne karşı bir miting yapılmak istendi.

Kim tarafından?

Alevi Bektaşi Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Değerleri Derneği, Adana Alevi Platformu, Arap Halkı Alevileri Dayanışma Derneği, DEM Parti İstanbul Milletvekili Celal Fırat vb. leri.

Katliam tehdidi imiş.

Şaka gibi…

Ortada fol yok yumurta yok, “Katliam tehdidi” yalanı dolaşıma sokulup mezhepçi ayrılıkçılığın fitili ateşlenmek isteniyor.

Bu açıklamaları yapanlar öylesine mezhepçiler ki Esad denilen şerefsiz katliamlar yaparken alkışladılar. Kimyasal silahlar kullanılırken, varil bombaları şehirlerin üstünden atılıp bir milyon insanı öldürülürken içlerinden “Oh iyi olmuş” dediler. Yaklaşık 11 milyon Suriyeli ülkelerini terk etmek zorunda kaldığında “Ne güzel, Suriye bizimkilere kaldı” diye sevindiler.

AKIL ALMAZ YALANCILIKLAR VE PESPAYELİKTE SON NOKTA

Şimdi ne olmuş? Katliam tehdidi varmış.

Sevsinler sizin insancıllığınızı.

Bu pespayelik hakikaten midemi bulandırıyor.

Ama durmayacakları belli.

Yalanlar konusunda onlara yardımcı olan BBC ve DW ile Türkiye’de fonladıkları etki ajanı internet siteleri de var. Geçen gün “HTŞ Lazkiye’de bir Alevi kadının evine el koydu” başlıklı bir haber yayınladı BBC Türkçe… bir saat sonra gerçek ortaya çıktı. Alevi kadının evine el koyan bir Sünni aileydi ve HTŞ o Sünni aileyi evden çıkarak evi tekrar eski sahibine; yani Alevi kadına teslim etmişti.

Böylesine utanmazlar.

Bir de kampanya başlatmışlar "Katliamlara ve savaşa dur de, insanca yaşam için mücadeleye" şiarıyla.

Türkiye’deki SİYASAL NUSAYRİCİLER de tam tamlarını çalmaya başladı şimdiden. MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ahmet eş Şara ile görüşmesi, verilen görüntüler. Kasiyun Dağı’nda içilen çaylar, Şara’nın takım elbise giyip kravat takması delirtmeye başladı onları. Geçirdikleri sinir nöbetleri yüzünden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ve AK Parti’ye hakaret etmeye vardırdılar işi. Boş zamanlarında da teğmenlere verilecek cezayı gündeme getirip Kubilay örnekleri veriyorlar zevzeklikte sınır tanımayarak.

Allah ıslah etsin diyeceğim ama umudum yok.

Sonuçta bu ülkede demokratik bir hukuk devleti tabii ki inşa edilecek. Bu devlet tüm kesimlere eşit mesafede olacak, azınlıkların, inançların ve siyasi görüşlerin hakları güvence altına alınacak. 

O nedenle bu görev de bizlere düşüyor anlaşılan.