Şam'da tarihi Cuma tv100'de! Emevi Camii'nden barış güvercinleri uçuruldu
Suriye'de 61 yıllık Esed rejiminin devrilmesinin ardından tarihi Emevi Camii'nde ilk Cuma namazı kılındı. tv100 muhabiri Sertaç Murat Koç, Emevi Camii’nden son detayları aktardı o anları ise kameraman Erbay görüntüledi.
Suriye’de 61 yıllık Baas Rejimi’nin devrilmesinin ardından, özgürleşen şehirlerde cuma namazı heyecanı yaşanıyor. O tarihi anlara tv100 muhabiri Sertaç Murat Koç tanıklık etti.
Şam, Halep, Münbiç, Hama, Humus, Tel Rıfat ve İdlib gibi bölgelerde yaşayan Suriyeli Müslümanlar, cuma namazını kılmak için camilere akın etti.
Ülkenin dört bir yanından Şam'a gelen Suriye halkı, kutlamaların da merkezi haline gelen tarihi Emevi Camii'nde Cuma namazı kılındı.
"CAMİNİN DUVARINA YASLANIP AĞLAYANLARI GÖRDÜK"
tv100 muhabiri Sertaç Murat Koç, sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce kişinin camiye akın ettiğini ettiğini ve on binlerce kişinin camiye geldiğini ifade ederek, "Gözyaşlarını tutamayanlar var. Ellerinde yeni Suriye bayrakları. 14-15 yıldır buralara gelemediklerini, göremediklerini söyleyenler var, yapışıp caminin duvarlarına ağlayanları gördük" ifadelerini kullandı.
tv100 TARİHİ ANLARA YERİNDE TANIKLIK ETTİ
Namaza gelenlerin "Suriye birdir, Esad'a rağmen özgürüz" sloganları attıklarını ifade eden Sertaç Murat Koç, “Birazdan ezan okunacak, herkes olduğu yerde kılacak namazını. Bu izdihamda, bu kalabalıkta bu nasıl olacak merak ediyorum. Biz ayakta bile durmakta bile zorlanıyoruz. Bu anlamda zor bir yayında oluyor ama bu tarihi anlara tam kalbinde şahitlik ediyoruz.” dedi.
EMEVİ CAMİİ'NİN ÖNEMİ VE TARİHİ
Emevi Camii, milâttan önce 64 yılında Roma döneminde Jüpiter'e adanmış bir pagan tapınağı olarak inşa edilmiş. 391 yılında Roma imparatoru I. Theodosius döneminde kiliseye dönüştürülerek Aziz Yahya Kilisesi adını almıştı.
Şam şehrinin 634 yılında Müslüman ordularınca feth edilmesinden sonra Jüpiter mabedinin salonu Ebu Ubeyde bin Cerrah'ın gözetiminde camiye çevrilmişti. Bu caminin ihtiyacı karşılayamaması üzerine Emevî Halifesi I. Velid tarafından bugünkü büyük caminin inşası başlatılmıştır.
İnşaatta halifenin isteği üzerine Bizans imparatorunun İstanbul'dan gönderdiği ustalar çalıştı. İnşaat 714 yılında tamamlandı.10. yüzyıl tarihçilerinden İbn el-Fakih el-Hamadani, caminin yapımının 600.000 ila 1.000.000 dinar arasında bir maliyetinin olduğunu ve yapımında değişik milletlerde 12.000 kişinin çalıştığını belirtmiştir.
Abbasiler döneminde yönetim merkezinin ağırlıklı Bağdat olmasından dolayı önemi azaldı. 780 yılında Abbasi valisi El Fadıl bin Salih döneminde caminin doğusuna saatli kubbe inşa ettirildi.
Yapıdaki onarım ve değişikliklerin en önemlilerinden ilki 1069'da meydana gelen büyük bir yangın sebebiyle yılında Selçuklu Sultanı Melikşah 1082-83'te yaptırmıştır; bu onarımda ağırlığın Kubbetü'n-nesr adıyla tanınan kubbe ile birlikte kemerler ve sütunlar üzerinde yoğunlaştırıldığı görülmektedir. İkinci önemli onarım ise Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid devrinde 1894'teki büyük yangından sonra gerçekleştirilmiş ve içerideki sütun sıraları ile bunlarla ilgisi bulunan mimari bölümler ve çatı İstanbul'dan gönderilen ustalar tarafından yeniden yapılmıştır.
Yapının çevre duvarı Roma tapınağının temelleri üzerine oturtulmuştur. Minareler de bu çevre duvarının köşe kuleleri üzerinde yer alır. Caminin plan şeması mihrap duvarına paralel üç bölümden oluşur. Caminin planı, Mescid-i Nebevî gibi enine gelişim gösteren bir dikdörtgen formdadır. Eni 37 metre, genişliğiyse 136 metredir. İslam dininde eşitliği sağlamak amaçlı, mümkün olduğunca eşit safların olması için mecburen bu tip bir gelişimin oluştuğu görülür. Bu plan, daha sonra küçük farklarla Anadolu'daki bazı camilerde de kullanılmıştır.
Caminin ön kısmında üç tarafı revaklarla çevrili bir avlu bulunmaktadır Bu revaklar grekoromen başlıklarıyla süslü mermer sütunlara dayanır. Duvarlar Helenistik tarzda manzara resimleriyle süslüdür. İbadet bölümünün ortasında mihrap, sağında minberi, mihrap önünde dört ayağa oturan kubbe altında maksure yer alır; kalan kısımlar çok ayaklı olarak düzenlenmiştir. Bu yapıda mihrap, minber, beytülmal ve minareler anıtsal cami elemanları olarak ilk kez kullanılmıştır. Mescid-i Nebevî'de, yönlenmeyi sağlayan taşın yerine Şam Emeviye'de mihrap gelmiştir, bu taşın yanında bulunan hurma kütüğünün yerini de minber almıştır. Dört tane minber ve dört tane mihrabı bulunan Şam Emeviye Camisi'nde dört mezhebin (Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli) imamlarına ait dört tane de minber vardır.
Mescid-ül Nebevi'de ortada bulunan kuyu, Şam Emeviye'de şadırvana çevrilmiş; ana girişin yanında Ashab-ı suffa için yapılmış gölgeliklerin yerine dışarıya sıbyan mektebi yapılmıştır.
Caminin üç minaresi ve dört ana kapısı bulunmaktadır. Doğu tarafında burç üzerinde yükselen minare İsa Minaresi diye bilinir. Bir rivayete göre Hz. İsa peygamberin (a.s) yeryüzüne indiğinde bu minareye ineceğine inanılır. Güneybatı köşesindeki minare Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiş ve çağdaşı Memlük sultanı Kayıtbay'ın ismi vermiştir. Üçüncü minare kuzey duvarının ortasında yer alır. Süslü ve en gösterişli olan bu minare Arapçada Minaretül Arus (Düğün veya Gelin Minaresi) diye anılır.
İslam'ın dördüncü halifesi Hz. Ali'nin (r.a) namaz sırasında şehit edilmesiyle, daha sonra İslam devletlerinin başkanlarının herhangi bir saldırıya uğramaması için, Osman döneminde Mescid-i Nebebi'de halifelerin namaz kıldıkları yerin etrafına bir kafes yapılmış, bu kafese maksure adı verilmişti. Üzeri kubbe ile örtülü olarak mihrap önüne yerleştirilen maksure, zamanla İslam mimarisinin önemli bir öğesi olmuştur. Şam Emevi camisinde mihrap önünde bulunan maksure kubbesinin 11. yüzyıldan önce varolduğu belgelenmemiştir.