Savaş Uçağında, Havada, Ege’de Güç, Denge, Caydırıcılık ve Mütekabiliyet Sorunu
Dünkü yazımda ABD’nin F-16 satışı ve modernizasyonu ile ilgili Türkiye’ye akıllara zarar ve asla kabul edilemez bazı dayatmalarda bulunabileceği…
Aslında çoktan bulunmaya başladığını…
Bunları da ‘süreçlerde etkili’ bazı senatörler ağzından çoktan dillendirdiğini; bu F-16’ları Yunanistan ve YPG/PKK terör örgütüne karşı kullanmaması, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmasına engel olunmaması şeklinde özetlediğini, bu yolla;
Tansiyon ve kabul edebilirlik seviyeyi ölçtüğünü,
Sinirlerimizi, aklımızı ve duruşumuzu test ettiğini, belirtmiştim.
Tabii bir de bunların ‘şimdilik’ olduğunu, süreç geliştiği taktirde dayatmaların çeşitlenebileceği de öngörmemiz gerekiyor.
Sonuçta perşembenin gelişi çarşambadan… Her geçen gün zıngıldak bir kütük gibi yeni bir şey söylüyorlar.
Şimdi sorumuz şu:
ABD’nin hükümeti kendi çıkarlarını ve yaşayabileceği jeopolitik hassasiyetleri göz önünde bulundurarak, bu dayatmaları, ön koşulları kaldırsa bile…
Ya da
Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün bu engelleri aşıp ya da tamamını/bir kısmını sineyi çekip ön koşullu alımı ve modernizasyonu kabul etse bile, bu F-16’lar Türkiye’nin sorunlarını çözüyor mu?
Olası alınacak 4,5 nesil seviyesi Blok 70-72 F-16 Viperların;
APG-83 AESA radarlarını,
Radyasyon yaymadan hedefleri bulma/izleme özelliği olan Legion Pod ile IRST kabiliyetini,
Viper Shield Elektronik Harp (E/H) kabiliyetlerini,
Yeni kokpitini,
Fazladan 2 tondan fazla yakıt alma özelliğiyle 100 milden daha fazla artacak harekât menzilini…
kesinlikle küçümseyememem. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kudret ve kabiliyetine büyük katkı sağlayacaktır.
Ama!
Ya bunların karşısına yazılım, donanım ve silahlarıyla daha üstün bir uçak ya da uçak modelleri çıkarsa.
Nerede örneğin?
Örneğin Yunan’la didişip, kapışıp durduğumuz, it dalaşı yaptığımız Ege’de!
Sonuçta bugün bize verip vermeyeceğini dahi bile belli olmayan F-16 Viper’ların karşısına neyin çıkacağı çoktan belirginleşmeye başladı bile: Yine ABD tarafından modernize edilecek Yunan F-16 Viperleri, Fransız Rafeleleri ve ardından ABD F-35’leri. Üstüne AB ve ABD’nin kriz anında Yunan’a sağlayacağı olası himaye ve gerçek zamanlı destekleri.
Bir de zamanca hassasiyetlerimiz var.
Yunanistan tedarik yoluyla Fransız Rafelelerini almaya, filolarını oluşturmaya ve karşımıza çıkartmaya hazırlanmaya başlamışken, bizim F-16 Viper modernizasyon, satın alım süreci bugün başlasa bile sanırım 2028-2029’lara kadar uzanacak.
Gerilimle dolu olsa da savaşsız geçirdiğiniz zamanlarda durumu idare edebilirim, füzeler ateşlenmediği sürece sineye çekebilirim, Ege’de veya Doğu Akdeniz’de aşağılanmayı kabul ederim, diyebilir misiniz?
Ortalığa saçılan gerilimi ve entrikaları görüyorsunuz. Kriz bir anda tırmanır, apansız bir yer ve zamanda bir çatışma ya da savaş çıkarsa?
O zaman ne yaparsınız?
Bu kadar hassas bir konuda hazırlığımız gerilime göre mi olmalı, savaşa göre mi?
/
F-16V ve Rafale’lerin taktik kullanım, yetenek, kabiliyet-kapasite, fayda-maliyet, satın alma, bakım-idame, masraf karşılaştırması, siyasi ve stratejik paradigmaları ve EHVEN-i ŞER gibi bütünleşik oluşum, farklı disiplinler ve parametreler üzerinden tam bir devlet profesyonelliği, salt yetenek kısmı da silah uzmanlarının ve pilotların alanı olsa da benim burada dikkat çekmek istediğim mesele şudur.
Bugün Yunan’ın elindeki 320 km mesafeye atan Meteor füzeleriyle donatılmış 4,5-5. Nesil Rafaleler, ‘sorunlar çözülürse’ bizim almayı/modernize etmeyi düşündüğümüz ve daha kısa menzilli füzelerle donatılabilen (muhtemelen Amraam Charlie olacak) F-16 Viperlerden, bu tekno/taktiksel özelliğiyle üstün olacak mı?
Ve olası bir mücadelede bizim ‘gelişmiş-geliştirilmiş olsa da’ F-16’lara karşı üstünlük sağlayacak mı?
Bence en kritik soruların başında bu geliyor.
/
Bu noktada bir soru soracağım.
ABD senatosundan gelen bu dayatmalara, ön koşullara üzülmeli miyiz, sevinmeli miyiz?
Sonuçta bütün olası zorluklara, baskılara, ötekileştirmelere rağmen yolumuzu açacak bir oluşum olarak bakabilir miyiz?
Araya araya Bağdat bulunurmuş derler. Nasıl HSS’sız bırakılan Türkiye sonunda Hava Savunma hamlesi ve S-400’ler üzerinden bir yerlere gelmişse, bu durum karşısında ortaya çıkacak arayış ve atılımla çok daha iddialı noktalara gelinemez mi?
Bütünleşik parametreler ne söyler, satın alma/almama lobileri mi etkili olur, almamak mı daha iyidir, yoksa almak mı?
/
Meseleyi sadece Türkiye’nin meselesi, muhtaçlığı, bağımlığını olarak göstermeye çalışan, sorunun sadece bizim değil, asıl ona dair bir sorun olduğunu ustalıkla gizleyen, bağımlılıklarımız karşısında bize tok ve kurnaz bir satıcı muamelesi çeken ve bu olası satışı ile bizi tekrar olası bir yeni satışa/kündeye getirecek ABD karşısında ne yapmalıyız?
/
Meseleyi bir de şu parametrelerden gözlemleyelim.
Türkiye’nin savaş uçağı konusunda sayısal sorunu yok.
Yunan Rafelelerine ya da bölgedeki bazı üstün uçaklara karşı yetenek sorunu var.
Hoş, 320 km menzilli Meteor füzeleriyle Rafeleler çok havalı ve etkili duruyorlar. Ancak bu savaş uçakları, 320 km menzilli füze atsalar da füze güdüm radarları gerçek bir muharebede görülmüş, kendilerini ispatlayabilmiş değiller.
Sonuçta füzenin hedefe 50-55 km kala devreye girecek kendi sistemine kadar füzeyi uçağın radarı-güdüm sistemi yönetecek.
Peki hava-havada böyle yetenek sorunu gerçekten ortaya çıkarsa, havada kapatılabilir mi?
Elbette bir çaresi var, ama burada vereceğim örnek ölümcül! İş buraya kadar gelirse açık elbette kapatılabilecek. Fedakarlıkla, ustalıkla, akılla ve kahramanlıkla. İş oraya varırsa Türk Hava Kuvvetlerinin 2 Rafael almak için 4 F-16 feda etmek gibi son derece agresif çözümleri olduğuna da eminim.
/
Bizim bir de sıkıntımız kısa vadede. Yunan’ın elinde şu an Rafaleler var. Yakın gelecekte (birkaç yıl içinde) 24’e ulaşacağı ifade ediliyor. Söylemiştim, bizim şu an onun karşısına koymayı düşündüğümüz F-16 V-70’ler için süreç bugün başlasa bile tamamlanması yıllar sürecek, 2028-2029’a kadar sarkabilecek.
O zaman bizim için de tedarik ön plana çıkıyor.
Ama nereden ve nasıl?
Geçenlerde Resmi Gazetede Katar savaş uçaklarının Türkiye’de konuşlanmasıyla ilgili bir kararname yayınlandı. Kısacıktı. Peki bunun detayında ne var? İnanın çok merak ediyorum.
Çünkü aklıma Katar Rafeleleri geliveriyor.
/
İşte böyle…
Zaman sorununa bağlı olarak, MMU’un filolar halinde envantere giriş süreçlerine de bakarak çözmek zorunda olduğumuz bir sorunla karşı karşıyayız.
Öncelikli denge ve üstünlük arayışımız hava havada.
Yani uçağın karşısına uçak koymak.
Ama Rafalelerin karşısına, üstün hava savunma, hava taarruz füze sistemleri koymak, katmanlı ve kademeli bir hava savunma ve hava taarruz ağı oluşturmak, SİHA ve MİUS etkinliğimizi arttırmak, devreye koymak, Elektronik Harp, derin harekata dair yapıları geliştirmekte farklı, bütünleyici aktif çözümler.
Bir de zaman içinde önemini yitirmiş pasif tedbirler de artık önemli.
/
Tedarike yönelik bir başka açıdan, jeopolitik gerilimi göz önünde bulundurarak eş menzil Meteor füzeleri atabilen Eurofighter Typhoon iyi bir alternatif gibi duruyor.
Bu açıdan bakıldığında Savunma Bakanı Sn Akar’ın son İngiltere ziyareti önem kazanıyor. ‘Eğer konuşulmuşsa’ Eurofighter Typhoon alternatif bir çözüm olabilir.
Tabii tek parametre meteor füzesi atma kabiliyeti değil. Yüzlerce parametre var. Meteor vurulmadan vurmaya, düşmeden düşürmeye, ölmeden öldürmeye dair en çarpıcı örneklendirme sadece.
İngilizlerin teknoloji paylaşımı dahil iş birliğine yakın oldukları biliniyor. Ancak orada da İngilizler tek karar verici değil. İşin içinde Türkiye’ye karşı Yunanistan’la askeri iş birliği imzalayan Fransa, kullanım şartları delisi Almanya, İtalya ve İspanya var.
/
Rus Su-35 ve 57’lerini çok konuştuk.
Buraya kadar gelmişken Çin uçak ve füzelerini de not edelim.
PL-21, Çin’in geliştirilmekte olduğu PL-21 adında uzun menzilli hava-hava füzesi var. Menzilinin 400 km seviyesinde olduğu ifade ediliyor. Füze J-20 ve J-31 uçaklarında kullanılabilecek. Daha pek bir bilgi olmasa da bu füzeler Meteor, R-37 ve Amraam füzeleri ile karşılaştırabilir durumda.