Seçimlerde gerilimin dozunu artırmak kime yarar; Türkiye düşmanlığını kimler ve neden körüklüyor?
Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere Batı’nın önemli aktörleri Türkiye seçimlerini yakından izliyor. Özellikle bu seçimleri. Türkiye’nin Ortadoğu’da bölgesel aktör olması ve bundan aldığı güçle Rusya ve Çin ile yakın ilişkiler kurması Batı’yı endişelendiriyor. Bu nedenle Türkiye’deki seçimleri 2023’ün dünyadaki en önemli seçimi ilan ettiler.
Türkiye, başta Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye ile ilişkilerini gözden geçiriyor. Sorunsuz bir dış politika ve güçlü komşuluk tezlerini yeniden masaya koyuyor. Yunanistan’la bile gerilimi azaltarak yeni bir süreç başlatıyor. Başından bu yana Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu savunuyor ve Türkiye’nin güneyinde bir PKK devleti kurulmaması için Esat’la uzlaşma yolunda büyük adımlar atıyor.
En önemlisi, Türkiye özellikle 2014’ten itibaren, masaya önce Türkiye’nin çıkarlarını koyuyor.
Türkiye’nin çıkarlarını öncelemeyen hiçbir teze yanaşmıyor, hiçbir görünür ya da görünmez anlaşmaya “evet” demiyor.
Türkiye bütün bunları yaparken dayandığı üç önemli güç var:
Birincisi, ardında yüzde 50’nin üzerinde halk desteği olan güçlü hükümetler. İkincisi, savunma sanayiinde dışa bağımlılığı yüzde 80’ler oranında azaltması. Üçüncüsü de Rusya ve doğu bloku ile iyi ilişkiler içinde olması.
Amerika ve Avrupa, Türkiye’yi kaybetmemek adına Erdoğan’ı göndermeyi ve yine kendileri ile kayıtsız-şartsız entegrasyonu önceleyen bir yönetimi iş başına getirmeyi planlıyor. Amerika ve Batı’nın iş başında görmeyi umut ettiği hükümetten beklentilerine gelince:
Öncelikle, Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyinden çekilmesini, terör örgütüne yapılan operasyonların sonlandırılmasını istiyorlar. Suriye’de, Ortadoğu’nun tam kalbinde, kendileri için sorun gördükleri, İran, Türkiye, Suriye ve Irak’ın ortasında PKK/PYD/YPG’ye bir devlet kurdurarak, bölgede on yıllar boyunca devam edecek yeni bir istikrarsızlık kurmayı düşünüyorlar. Bütün bunların önünde gördükleri en büyük engel; Türkiye. Amerika bunu açık açık söylüyor.
HDP’nin aday çıkarmayarak Kılıçdaroğlu’na destek vermesi, PKK üst düzey yöneticilerinin, Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın desteklenmesi üzerine yaptığı açıklamaların bir anlamı olması gerekir.
Millet İttifakı’na “PKK ile iş birliği yapıyor” demek haksızlık olur. Ancak, İttifak’ın PKK ve HDP, ABD’nin bölgedeki tezleri, Türkiye’nin bekası ile ilgili konularda neler düşündüklerini öğrenmek de her Türk vatandaşının hakkı değil mi?
Millet İttifakı’nı oluşturan partiler bu konuda sus-pus. Tıpkı 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi PKK/PYD/YPG ile ilgili tek yorum yapmıyorlar. HDP oylarını ürkütmemek için düşülen bu suskunluğun ve kapalı kapılar ardında HDP’ye verilen sözlerin, eğer kazanırlarsa, seçimden sonra Türkiye’yi nasıl bir buhrana sürükleyeceğini bilmiyor olamazlar.
İki aydan çok daha az bir süre kala seçime dönük gerilimin dozunun artacağı varsayılıyor.
Asrın en büyük deprem felaketini yaşamış olan Türkiye’de gerilimin dozunu artırmak her iki ittifak için de yarar sağlamaz.
Bu nedenle, liderlere düşen görev, sakin bir seçim kampanyasını birlikte oluşturmaktır. Kitleleri karşı karşıya getirip, gerilimin dozunu yükselterek, kutuplaşmalar üzerinden oy artırmaya çalışmak bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Türkiye, demokratik bir ülkedir ve sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun bu milletin kabulü olacaktır. Seçim sonuçları üzerinden ülkede karışıklık çıkarmaya çalışacak ipi dışarda sırtlanların beklediğini de kimse unutmamalı.