SGK çalışanları seslerinin duyulmasını istiyor; Türkiye tarihi seçimlerine gidiyor ve köprüden önce son çıkış…
Öncelikle üzerime düşen bir sorumluluğu yerine getirmek istiyorum. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili düzenlemeleri içeren kanun teklifinin, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşmasının ardından, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çalışanları yoğun bir iş yükünün altına girdi.
8 Eylül 1999 ve öncesinde sigorta girişi bulunanlar, yaş sınırına takılmadan, Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR ayrımı gözetilmeden emekli olabilecekler. 2 milyon 250 bin kişiyi doğrundan ilgilendiren yasanın yürürlüğe girmesiyle SGK önlerinde uzun kuyruklar oluştu. Vatandaşların taleplerine yetişebilmek için yoğun çaba harcayan SGK çalışanları seslerinin duyulmasını istiyor.
Kamu kurumları arasında en düşük maaşı SGK memurları alıyor. Ortalama maaşları 11 bin 300 TL. EYT işlemlerinin hızlandırılması için üç ay süreyle aylık 2 bin 550 TL kadar fazla mesai ücreti alabilecekler. Fakat uzmanlık gerektiren, nitelikli iş yükü, iş riski, görev ve sorumluluklar karşılığında kalıcı çözüm bulunması motivasyon ve verimliliğin artması açısından önem arz ediyor.
2012’de 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname sonrası eşit işe, eşit ücret uygulamasının sisteme girmesiyle, SGK çalışanlarının aldığı ikramiye, uzmanlık, ek ödemeler kaldırıldı. Çıkarılan vergi ve prim afları, EYT ve diğer rutin işleri yetiştirmek için mücadele veren SGK çalışanları çok iş yapıp az maaş aldıklarını, maaşlarında iyileştirme yapılmasını, haklarının verilmesini talep ediyor. Ayrıca yoğunluktan dolayı sistemin kilitlenmemesi için yeni personel alımı yapılması gerektiğinin de altını çizmek lazım.
Geç saatlere kadar yoğun iş yükü altında mesaiye kalan SGK çalışanlarına kolaylıklar diliyorum. İnşallah en kısa zamanda itirazları ve talepleri dikkate alınır ve sorunları çözüme kavuşur.
SGK memurlarının sorunlarına dikkat çektim. Bunun gibi daha nice sorunlar çözülmeyi beklemekte. Nitekim her şey gelip siyasete dayanıyor. Siyaset, sorunların çözülmesinde en yetkili mercii olarak istesek de istemesek de hayatımızın merkezinde yer alıyor. Yasama, yürütme ve yargı toplumun kaderini tayin ediyor. Millet, 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanını seçerek yürütmeyi, milletvekillerini seçerek yasamayı nitekim yargıyı şekillendirecek iradeyi ortaya koyacak.
Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birine hazırlanıyor. 14 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Cumhurbaşkanı adaylarının pusuladaki yeri belli oldu. Partiler milletvekili aday listelerini 9 Nisan’da YSK’ya teslim edecek. Siyasi partiler; cumhurbaşkanı adayını, milletvekili listelerini ve belirledikleri politikalar ile milletin huzuruna çıkacak. Bu dönem vekil listeleri hiç olmadığı kadar seçimin sonuçlarına yön verme özelliği taşıyor. Millete yük olan değil, milletin yükünü alan siyasetçilere ihtiyaç duyuluyor. Listelerde doğru isimlere yer verilmesinin önemini tekrar vurgulamak isterim. Son bir kaç gün, köprüden önce son çıkış…
Siyasette yaşanan gelişmelerin hızına yetişmekte zorlanıyoruz. Yeni seçim yasasına göre ittifak içi ittifaklar, ayrı veya ortak listeler derken bir denge kurulmaya çalışılıyor. Her an her şey olabilir. Bu noktada Millet İttifakı’nın işi daha zor görünüyor.
Millet İttifakı içerisinde aşılmaya çalışılan siyasi gerginlik ve kriz ittifakta yer alan partilerin kendi bünyelerine kadar sirayet etmiş durumda. İstifalar, itirazlar, ifşalar, kumpaslar, İYİ Parti’nin temayül yoklamalarında çıkan arbede asıl kızılca kıyametin aday listeleri açıklanınca kopacağının sinyallerini veriyor.
Türkiye siyasetine baktığımızda ne acıdır ki kendi sorunlarını çözemeyen, krizin eşiğinde ve terör beyanatlarının gölgesinde bir muhalefet bloğu ile karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bu durum Cumhur İttifakı’na muhalefetin oluşturduğu boşluğu doldurma sorumluluğu da yüklüyor ve hata yapma şansı tanımıyor. Bunun yanı sıra, Cumhur İttifakı’na hem eleştirileri ve tepkileri göğüslemek hem de toplumun beklentilerini karşılama zorunluluğu düşüyor.
Hatalardan ders çıkarılarak, Türkiye merkezli bir siyaset anlayışı ile kuvvetler ayrılığı ilkesi doğrultusunda güçlü bir denetim mekanizmasının kurulması, FETÖ ve benzeri yapılarla içi boşaltılan devlet kurumlarının yeniden güçlendirilmesi, gelecek yüz yılın temellerinin sağlam bir şekilde atılması temiz siyaset, temiz toplum sisteminin inşası en hayati meselemiz olarak önümüzde duruyor…