Son model arabada dervişler, plazada solcular
Havada güneş görünmüyor, bugün Ankara kasvetli ve karanlık…
“Türkiye ve toplum” kısır döngüde mi?
Siyaset kulisi, ekonomik mevzular; hayat biz yaşarken bitiyor.
Unuttuk sanki… Hani öte kenarda “davamız” vardı. Tozlandı.
Abdurrahim Karakoç’un “Kör dünyanın göbeğine, Hak yol İslâm yazacağız… Kuşların göz bebeğine, Hak yol İslâm yazacağız” sözlerini pek söyleyen kalmadı gibi; ama neden her hafta mütemadiyen mırıldanıyorum.
Emekli maaşı, market fiyatları derken araya bir “Gazze acısı” sıkıştırır olduk.
Herkes için büyük değer taşıyan birçok amaç artık küçük bir obje mi oldu?
Ahmet Kaya’nın “Karanlık yollardan geçtik, zehir gibi sular içtik, bir yanımızda ölüm, bir yanımızda yar sevdik. Bir değil binbir kere sırat köprüsünden geçtik, cehennem denen illetin ta göğsünü deldik geçtik” diye başlayan ve “Bir sen kaldın geride, ah akıp gidiyor hayat, yüreğim anlıyor seni, artık susma yorgun demokrat” şarkısı da söylenmez oldu.
Eski çamlar bardak mı oldu?
Değişen hayat düzeni karşısında yapılan fedakârlıklar artık önemsiz, günlük, bayağı maddeler kadar mı değere haiz oldu? O kadar mı bıraktık kendimize geçmişten payları? Oysa oradan ilham alıp geleceğe akacaktık; Dicle ve Fırat gibi…
Elini yüreğine, sol yumruğunu havaya kaldıranlar nerede?
Kafelerde bardak çayın ne kadar olduğunu mu hesaplıyorlar?
Onlar da borsa işlemlerini takip ediyor şimdi, kambiyo senetleri, vergi ödemeleri…
Şucu bucu fark etmez, samimi duyguların hepsini illegal gruplara kaptırdık.
Gökkuşağını “LGBT” (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, transseksüel) denen illete kaptırdık.
Tüm renkler hepimizindi.
“Kadim kültür, gelenek, görenek” unutuldu.
“Kızılelma” slogana dönüştü, dağların ardını göremez olduk.
Dertlendim, kederlendim; lakin umutsuz değilim.
Son zincirleri kıramadık.
Ayağa kalktık, ama koşamadık.
Arapça tabelalara kafayı taktık, ama güzel Türkçe’mizi umursamadık.
Türk Dil Kurumu ne iş yapar, bilmiyorum?
“Güç deposu” demek yerine “Powerbank” diyoruz.
“Allahaısmarladık” demek yerine “Bay bay” diyoruz.
Her şey telefonu açarken “Merhaba” demek yerine Hello’nun kısaltması olan “Alo” dememizle başladı.
Her telefonu bir İngiliz gibi açıyoruz, sonra Türk, Kürt, Arap, Çerkez gibi konuşmaya çalışıyoruz.
Bir Türkmen niye “Hello” der?
Malazgirt’e giren Alparslan halkı “Hello” diye mi karşıladı?
Anadolu bozkırında tek başına göğe yükselmiş ağaçlar gibi parça parçayız.
Cuma namazlarında yekpare saflar olamıyoruz, camide bile dağınığız.
Hutbeler ezbere okunuyor, İmam bile ne okuduğunu idrak edemiyor. Sonra camiden çıkıp darmadağınık olmaya devam ediyoruz.
Hoca diye ortaya çıkanlar “ilim ve İslam” anlatacakları yerde siyasetin tokmağını alma derdindeler…
Bir Hoca’nın siyasetle uğraşmasının en güzel yolu “siyasetle uğraşacak mümin kadrolar” yetiştirmesidir.
Cemaat, tarikat dediğimiz samimi ve mûnis topluluklar “inşaat yapma” derdine düşmüş.
Mürşidine “çimento fiyatlarının yükselmesinden” bahseden sevgili müritler…
“Tebliğ etmekten” çok uzaklaştık, dövizin seyri sanki bizi daha çok ilgilendiriyor gibi!
Komşusu açken tok yatmazdık, şimdi komşusu katledilirken “ah” etmenin ötesine geçemiyoruz.
“Filistin meselemiz değil” diyenlere galebe çalamıyoruz.
Çünkü birbirimize sarılmak yerine ağyarın gönlünü etmeye çalışıyoruz.
Ne ben bunlardan münezzehim ne de bu yazıyı okuyan sen münezzehsin!
Son model arabalarda dervişler, plazalarda solcular, aslında hepsi aynı!
“ÖZENTİYİ BIRAK, KENDİNE DÖN”
“Kutu kutu pense, elmamı yerse, arkadaşım Ali, arkasını dönse” tekerlemesi bizde ne vakit söylenmeye başladı bilmiyorum. Ama “pense” ne alaka? Bu tekerlemenin; “ecoutez ecoutez pensez” diye Fransızca “Dinle dinle düşün” manasına gelen sözlerden telaffuz şeklinde alındığı anlaşılıyor.
Bir de “O piti piti, karamela sepeti, terazi, lastik, jimnastik” var.
Bunun da İngilizce; “Oh pity pity, care'em all so pity. Tear is the last thing” ifadesinden geldiği görülüyor. Yani; “Ah yazık yazık, hepsine çok yazık, gözyaşı son şeydir” manasında!
Bunları bize kim ithal etti de yaygınlaştı?
Sen okullara “Dede Korkut Dersi” koymazsan, ilkokuldan itibaren “Orhun Abideleri Dersi” koymazsan işte böyle olur.
Lafa gelince “Türk’üm” ama icraatta “Türk Yöneticiler” tarafından milletimize yazılan bu kitabeyi baştan sona kaçımız okuduk?
SON SÖZ: Abbasi Devleti’nin kurucusu Ebu Müslüm Horasani’ye bir gün Emevi Devleti’nin niçin yıkıldığını sorduklarında demiş ki; “Onlar dostlarının dostluklarından emin olduğu için dostlarını uzak tuttular. Düşmanlarının dostluğunu kazanabilmek için düşmanlarını yakın tuttular. Uzaklaştırılan dost, dost kalmadı. Yakınlaştırılan düşman ise asla dost olmadı. Her ikisi de düşman safında birleşince yıkılmaları kaçınılmaz oldu”