Sonbahar depresyonluları buraya...
Müzmin bir sonbahar depresyonlusundan bir kuple depresyon günlüğü dinlemek ister misiniz? Kim bu süreci nasıl geçiriyormuş, herkes eteğindeki taşı döksün ortaya.
Bu süreçte kendimi hiç geliştirmedim… Spor, yoga yapmadım, İspanyolca öğrenmeye çalışmadım, tek kitap bile okumadım, hobi edinmedim, çiçeklerle ilgilenmedim… Zaten çiçekler hiçbir zaman yerini beğenmiyor. Ne hoş ben de öyle…
Şu ara hayattaki yerimi, İçinden geçtiğimiz günleri koyacak yer bulamıyorum zihnimde. Yerimi beğenmiyorum… Beğendiğim tek şey ekşi maya, kakao, yumurta ve un. Bu muhteşem dörtlünün size kattıklarına, sizi dönüştürdüğü şeye inanamayacaksınız. Ben şahsen tartıya bakınca inanamıyorum…
Konfor alanımın ihlal edildiğini hissettiğimde midemin üstünde “Tehlike anında camı kırıp zile basınız” yazıyor. Kelimenin tam anlamıyla dünyadaki rızkımı yiyorum. Son günümmüş gibi yaşıyorum madem, geride nimet kalsın istemem.
Konu şu ki, iyi hissetmiyorum… Ne düşünmem gerektiğine ilk defa bu kadar yabancıyım.
Kişisel tarihimin hiçbir döneminde bu kadar yalnız, değersiz ve savunmasız olduğum, bilinmezliğe savrulduğum bir döneme tanıklık etmedim. Dolayısıyla buna karşılık gelen bir duygu durumu da yok heybemde.
Konu şu ki iyi hissetmiyorum… Etrafımda dönüp duran “kaliteli zaman, değerli vakit, krizi fırsata çevirmece, kendini sevmece” konulu, iyi hissetme fetişizmi dolu paylaşımlara sadece mizahla göğüs gerebiliyorum.
Konu şu ki, iyi hissetmeme hakkımı kullanmak istiyorum. Yattığım kıyafetlerle oturmak, etkinlik yapmamak istiyorum. Yas zamanı yas tutulur, dökülen gözyaşı sağlıklı kabul edilir. Anormal bir zamanda sürekli pozitif olunmaz.
Hissettiğim ama gösterip ispat edemeyeceğim “mutlu ve pozitif ol” adlı mahalle baskısını Dilber Ay’ın yıllarca dillere pelesenk olmuş şu güzide eseriyle püskürtmek isterim: ZORUNDA MIYIM?