Suriye Türkleri Esad'ın insafına bırakılmamalıdır!
Suriye Yönetimi ile resmi görüşmelerin başlamasını memnuniyetle takip ediyoruz. Ancak Suriye Türkleri, bu görüşmelerde haklarının ortaya konmasını ve garanti altına alınmasını Türkiye Cumhuriyeti’nden beklemektedir. Bu noktada Suriye Türklerinin biraz da endişeli şekilde süreci takip ettiklerini gözlemliyorum.
Aslında Suriye Türkleri bu talep ve endişeleri, yaklaşık 100 yıl süresince Suriye rejimlerinden gördükleri baskı ve çektikleri cefanın tabii bir sonucudur.
SURİYE TÜRKMENLERİNİN TRAVMALARI VE ACILARI
Size Suriye Türkmenlerinin travmasının ve acısının tarihçesini kısaca anlatmak isterim.
Suriye'nin asli unsurlarından biri olmanın ötesinde Türkmenler, aslında 4 milyon civarında olan nüfusları ile Suriye'nin Araplar’dan sonraki ikinci halk grubudur.
Türkler, Suriye’nin çeşitli bölgelerinde en az bini aşkın yıldır yaşamaktadır. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bölgeden çekilmesi bölgede yaşayan Türkler için bir travma oluşturmuştur.
Hani şu filmlere konu olan sınırı belirleyen tel örgülerin ve mayınlı sahaların böldüğü köyler var ya, işte onlar Türkmen köyleridir. Köylerin yarısı da insanların yarısı da sınırların birer tarafında kalmışlardır. Hazin, acı olayların, hasretlerin yaşandığı bir trajedir bu.
Bölgede yaşayan Türkler, 1920’de Kral Faysal yönetiminde kurulan Suriye Arap Krallığı ve aynı zamanda 1946’ya kadar Fransız mandası altında kalan Suriye topraklarında kalmışlardır.
Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın imzalanmasıyla Fransız mandasından kurtularak 1946'da bağımsızlığını kazanan Suriye’de, manda döneminde Suriye'yi yöneten aynı seçkinler iktidarda kalmaya devam etmiş ama 1948 Arap-İsrail Savaşı'ndaki başarısızlık neticesinde 1949’da eski bir Osmanlı Subayı olan Hüsnü Zaim tarafından ülkede darbe yapıldı ve günümüze kadar şu veya bu şekilde süren diktatörlük rejimi başladı.
1958 Şubat'ında, Suriye, Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Ancak bu birliktelik üç yıl sürmüştür ve iki ülke 1961 yılında ayrılmışlardır.
İşte tüm bu süreçte, her türlü zorluğa rağmen Türkmenler 1960'lı yıllara kadar, Suriye yönetiminde en üst düzey makamlarda görev almayı da başarmışlardır.
SURİYE TÜRKLERİNİN BAAS VE ESAD REJİMİNDEN ÇEKTİKLERİ
Suriye hükûmeti tarafından 8 Mart Devrimi olarak adlandırılan 1963 Suriye Darbesi ile Arap Sosyalist Baas Partisi Suriye Bölgesel Şubesi Askerî Komitesi tarafından iktidarı ele geçirildi.
Ancak Arap ırkçısı faşist Baas Partisi'nin ve sonra bu partinin başında bulunan Hafız Esad’ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte Türkmen Milleti'nin çile dönemi de başlamıştır. Diktatör Hafız Esad ikitidarı ele geçirir geçirmez “değişim reformu” adı altında Türkmenleri doğrudan hedef alan sahte bir reform başlatmıştır.
Sözde toprak reformu bahanesi ile toprakları alınıp Araplara verilen Türkler...
Toprak reformu yalanı ile birçok Türkmen'in tarla ve toprağı zorla elinden alınmış ve kendine bağlı Arap zümresine dağıtılmıştır. Özellikle Hama-Humus ve Lazkiye bölgesindeki Türkmenlerin sahip olduğu toprakların birçoğunu ellerinden alınarak BAAS yandaşlarına hibe edilmiştir.
Dahası, tamamen Türkmen yurdu olan Golan Tepeleri de doğru düzgün Suriye tarafından savunulmadan İsrail'e altın tabakta sunulmuştur. İsrail işgali neticesinde de Golan Türkmenleri başta Şam olmak üzere Suriye'nin birçok bölgesine göç etmek durumunda kalmışlardır. Göç eden Türkmenleri asimile etmek daha da kolaylaşmıştır. Maalesef göç eden Golan Türklerinin çocukları artık çoğunlukla Türkçe yerine Arapça konuşmaktadır.
PKK’NIN ZORLA KÜRTÇE KONUŞMAYA VE KÜRTLEŞTİRMEYE ÇALIŞTIĞI SURIYE’NİN KUZEYİNDEKİ TÜRKMENLER....
ESAD rejimi Beka Vadisi'nde kurulmasını sağladığı terör örgütü PKK vasıtasıyla da Suriye’nin kuzeyinde Türkmenleri hedef alarak, Türkmen nüfusunun yoğunluğunu kırmak istemiştir.
Suriye’nin kuzeyinde rejimin desteğindeki PKK’nın asimilasyon baskıları neticesinde Türkler, Kürtçe konuşmaya ve kendilerini Kürt kabul etmeye zorlanmışlardır. Sonuçta Suriye’nin kuzeyindeki Türkmen nüfusunun önemli bir bölümü bu asimlasyon baskılarına boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Karakeçili Türkmen aşireti buna bir örnektir.
ESAD REJİMİ TARAFINDAN EĞİTİM MÜFREDATLARINDA KISKANILAN VE ŞEYTANLAŞTIRILAN TÜRKLER...
ESAD rejimi, 1960’a kadar Suriye’de halk arasındaki kültür ve sanat dilinin Türkçe olmasını da Türklere duyulan hayranlığı da sindirememiştir. Bunu yıkmak için Türkleri düşman gösteren kara propagandaya başlamıştır. Türklerin adeta şeytanmış gibi gösterildiği kara propaganda bilgileri eğitim müfredatına eklenmiştir.
Böylece Suriye halkının Türk ve Türkmenlerden nefret etmesini sağlamaya çalışmış, kısmen de başarılı olmuştur.
Dolayısıyla Türkmenler en karanlık çağlarını Hafız Esad ve Baas döneminde yaşamışlardır.
Oğlu Beşşar Esad her ne kadar babasından daha olumlu gözükse de, asimilasyon ve Türkmenlere karşı dışlama politikasını daha da hızlandırarak devam ettirmiştir. Öyle ki Suriye'nin haklı halk ayaklanmasının başlangıcından bu yana en çok Türkmen bölgelerini ve Türkmenleri hedef almıştır.
SURİYE'DE YAŞANAN KARIŞIKLIKLAR, SURİYE TÜRKLERİ İÇİN BASKI VE CEFADAN KURTULMA FIRSATI OLDU..
Aslında Suriye'de son yıllarda yaşanan karışıklıklar Suriye Türklerine baskı ve cefadan kurtulma fırsatı sunmuş, Türkiye'nin yaptığı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile 100 yıldır bekledikleri POYRAZ (baskıdan dolayı Türkiye’yi aralarında açıkça anamadıkları için kod ismi POYRAZ diye adlandırırlar) esmiş, varlıklarının garanti altına alındığını hissetmişlerdir.
Suriye Türkleri, topraklarına dönmek ama varlıklarının (can, mal ve siyasi) garanti altına alınmasını istemektedirler. Topraklarına dönememekten endişe etmektedirler ancak dönünce de eski karanlık günlere dönmekten büyük endişe duymaktadırlar.
Bilindiği üzere Suriye’de yeni bir anayasa yapılması çalışmaları uluslararası bir seviyede devam ediyor, tartışılıyor. Bu nedenle Türkiye’nin, Suriyeli Türklerin can ve mal güvenlikleri ile siyasi varlıklarının garanti altına alındığı bir anayasayı müzakerelerde “olmazsa olmaz şart” koşmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
TÜRKİYE SURİYE TÜRKMENLERİNİ SURİYE YÖNETİMİNİN INSAFINA BIRAKMAMALIDIR
Türkiye’nin, Suriye Türkmenlerini Suriye Yönetimi'nin insafına bırakması, Suriye Türkmenlerinin en büyük korkusudur.
O nedenle Suriyeli Türkmenlerin, Türkiye için özel konumu olduğu daima ön planda tutulmalı ve ifade edilmelidir. Suriye’nin asli kurucularından olan Türkmenlerin can ve mal güvenliğinin yanı sıra, Suriye’nin geleceğinde hak ettikleri yeri alabilmeleri garanti alınmalıdır. Türkmenlerin haklarının ve yönetimde yer almasının garanti altına alınması ve Türkiye’nin bu konuda garantör kabul edilmesi hedefimiz olmalıdır diye düşünüyorum.
TÜRKMENLERE ANAYASAL GÜVENCE SAĞLANMALI, TÜRKİYE GARANTÖR OLMALI
Suriye Türkleri’nin, hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınması için asgari şu hususların Türkiye’nin resmi ve yazılı garantörlüğünde yeni Suriye anayasasında yer almasını istediklerini anlıyorum:
1- Suriye Arap Cumhuriyeti ibaresinin, eşit anayasal vatandaşlık bağını vurgulayacak şekilde, Suriye Cumhuriyeti olarak değiştirilmesi, adlandırılması
2- Suriye’den Türkiye’ye tehdit oluşturan hiçbir oluşuma (terör ya da başka) izin vermemek amacıyla, Türkiye sınırı boyunca belirlenecek bir derinliğe kadar alanda Türkiye garantörlüğünde Türkmen Özerk Yönetimi kurulması
3- Türkmen bölgelerine PKK tarafından sonradan getirilenlerin vatandaş olmalarını önlemek için; en az üç nesildir Suriye’de yaşamayanlara Suriye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmemesi
4- Anayasa'da birden fazla kurucu halk, etnik unsur ve resmi dil yer alacaksa, Türkmenlerin Suriye’de Araplar’dan sonra ikinci büyüklükte topluluk olduğu gerçeğinden hareketle;
- Anayasa'da Türkmenlerin kurucu halk olarak belirtilmesi
- Türkçe’nin resmi dil olarak Anayasa'da yer alması
- Türkmenlerin idari, siyasi, kültürel ve eğitim haklarının yanı sıra yönetimde yer almalarının garanti altına alınması
5- Eğer Anayasa’da birden fazla kurucu halk, etnik unsur ve resmi dil olmayacaksa;
- Türkçe’nin konuşma serbestisinin ve Türkmen kökenli Suriye vatandaşlarının yaşadığı bölgelerde eğitim dili olmasının sağlanması
- Türkçe eğitim veren ana okulu, ilköğretim, orta öğretim ve yüksek öğrenim kurumlarının açılabilmesine imkân sağlanması
- Suriye Cumhuriyeti'ni oluşturan Arap, Türkmen ve diğer toplumların; cinsiyet, ırk, milliyet, köken, din, mezhep, inanç, görüş, renk, ekonomik ve sosyal durum ayrımı yapılmaksızın kanun önünde eşit olmaları
- Suriye Devleti'nin, tüm bakanlık, hizmet ve eğitim kurumlarında Türkmenlere yönelik fikri, siyasi ve dini baskıya yol açacak eylemlere izin verilmeyeceğini garanti etmesi
6- Suriye Devleti'nin, kamu düzeninin bozulmaması kaydıyla;
- İfade özgürlüğünü
- Basın, yayın ve medya özgürlüğünü
- Toplantı ve barışçıl gösteri yapma özgürlüğünü
- Dernek ve siyasi parti kurma veya bu bileşenlere katılma özgürlüğünü
- Türkmen unsurunu temsil edecek siyasi oluşumlar kurma hakkının garantiye almasının sağlanması
SURİYE VE IRAK’TA TÜRK VARLIĞI BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ OLMALIDIR
Sonuçta, daha önce de ifade ettiğim üzere, Türkiye elbette Suriye Yönetimi ile masaya oturmalı ama birinci önceliği Türk varlığının korunması ve bu bağlamda Ankara Antlaşması hükümlerinden de hareketle Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkmen hak ve özgürlüklerinin garantörü olması olmalıdır.
Büyük Türkeli (Türkmeneli) haritası daima aklımızda olmalı, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde Türk varlığının korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi birinci önceliğimiz olmalıdır. Irak ve Suriye Türklerinin iş birliği ve eşgüdümünün temini de bu bakımdan büyük fayda ve güç sağlayacaktır.
Bu noktada halen farklı bayraklar kullanan Suriye ve Irak Türklerinin içinde bulunduklarI devletlerin birlik ve bütünlüğüne tehdit oluşturmayacak, zarar vermeyecek şekilde,Türkeli (Türkmeneli) Hilalinde yaşayan Türklerin kültürlerinin sembolü olan tek bir bayrak ile temsil edilmelerinin daha iyi olacağını düşünüyorum.
Türk'ün güneşi parlak, yolu açık, Kızılelma’sı yakın olsun!