Terör Türkiye siyasetini dizayn etmemeli!
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından birisidir. Ancak, bütün özgürlükler gibi ifade özgürlüğü de mutlak değildir. İfade özgürlüğünü en kutsal haklardan sayan insan hakları sözleşmelerine bakıldığında, bu sözleşmelerin hepsinde, ifade özgürlüğünün demokratik toplumdaki öneminden bahsedildikten sonra sınırlama sebeplerine yer verilmiştir.
Bu sınırlamalar; ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün, genel ahlak değerleri ve toplum sağlığının, bireysel hakların korunması, kamu düzeninin sağlanması, suçun önlenmesi gibi hususlarda devreye girmektedir. Yani ifade özgürlüğünün sınırsız bir hak olmadığı ve belli koşullara dayandırıldığı hem uluslararası hukukta hem de ulusal hukuk mekanizmalarında yer edinmektedir.
Birçok ülke için tehdit haline gelen terör, ifade özgürlüğü kapsamında propaganda faaliyet alanını genişletiyor. Türkiye’de de örneklerini görüyoruz. Eski ismi ile HDP yeni ismi ile DEM Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM'de yapılan bütçe görüşmelerinde, “Sayın Öcalan’a ‘Sayın Öcalan’ diyoruz çünkü milyonlarca Kürt halkının ‘irademdir’ dediği bir siyasi liderdir. Sayın Öcalan dünyaca ünlü yazarların da dediği gibi, büyük bir yazar ve düşünürdür; nokta” ifadeleriyle terörist başı Abdullah Öcalan propagandası yaptı.
Sarf edilen bu skandal ifadelere sert tepkiler verilmiş olsa da gereğince mukabele edilmediğini düşünüyorum. Türk Ceza Kanunu’na göre; terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişiler suç işlemiş olur ve hapis cezası ile cezalandırılır. Türkiye’de terör suçu normalleştirilmeye çalışılıyor. Terör meşrulaştırılıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, çocuk kadın demeden sivil, asker, polis, öğretmen binlerce insanımızın katili PKK terör örgütünü kuran ve yöneten Abdullah Öcalan, Kürt vatandaşların iradesi olarak tanımlandı. Bir Kürt için bundan daha alçaltıcı, aşağılayıcı ne olabilir? Bu ülkenin hangi Kürt kökenli vatandaşı bir bebeğin annesi ile bindiği aracı PKK terör örgütünün patlatıp havaya uçurmasına razı gelebilir? Hangi Kürt kökenli vatandaş terör örgütü PKK’nın kanlı eylemlerini destekleyebilir?
Bunu yapanlar bırakın Kürt olmayı insan sınıfına giremez. Kaldı ki PKK terör örgütü geçmişten bu yana Kürt kimliğini istismar ederek bu ülkede en büyük bedeli Kürt kökenli vatandaşlara ödetmiştir. Gelelim DEM Partisi’ne. İsminin değiştiğine bakmayın. Aynı tas aynı hamam, terörü desteklemekten geri durmayacaklarına yönelik beyan üstüne beyan…
Açılım süreci ile iyice palazlandılar. Terörü desteklediklerini inkâr etmiyorlar, “biz terörü destekleyeceğiz siz de bunu kabul edeceksiniz” diyorlar. Terörü destekleme, teröre alan açma özgürlüğü istiyorlar. Dünyada bunun başka bir örneği yok…
Geçmişte Almanya gibi Avrupa ülkelerinde PKK bayraklarının, Öcalan flamalarının sergilendiği gösteriler Türkiye’de infiale neden olurdu. Akabinde Dışişleri Bakanlığı diplomatik görüşmeler başlatır, terörle mücadeleye verilen zarara dikkat çekilerek kınama mesajları yayınlanırdı…
Artık öyle bir noktaya geldi ki olay Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde terörist başı Öcalan “siyasi lider”, “dünyaca ünlü yazar” ve “düşünür” ilan ediliyor birkaç tepki sesleri yükseliyor hepsi bu kadar... Bize ne oldu böyle?
Tam da burada Arif Nihat Asya’nın dizelerinde geçen, “Bize bir nazar oldu, cumamız pazar oldu. Bize ne olduysa hep azar azar oldu…” sözleri anlam buluyor. Evet, bize ne olduysa azar azar oldu…
Siyasi partiler oy kaygısı taşır. DEM Parti’nin terör dilinin, bölücü faaliyetlerinin benimsenmediği, düşen oy oranlarından ortaya çıkıyor. Daha da düşecek. Önümüzde yerel seçimler var. DEM Parti ile yakınlaşan, DEM Parti’yi cesaretlendiren, söylemlerini normalleştiren siyasi mecralar genel seçimlerde olduğu gibi bu oy düşüşünden nasibini alacaktır. Terör siyasetine son verecek yaptırımların, kanuni düzenlemelerin hayata geçip geçmemesinin muhasebesi, muhakemesi yapılacaktır. Teröre verilen tavizler, Meclis çatısı altında terör propagandası yapılması ve bu zehirli dilin ifade özgürlüğü şeklinde değerlendirilmesinin yerel seçimlere yansımaları olacaktır.
Terörün hakimiyet kurduğu yerde haktan, hukuktan, özgürlükten, refahtan, kalkınmadan, gelişmeden, huzurdan bahsedilemez. Teröre hiçbir şekilde haklı sebep üretilemez. Terör insanlığın, hakkın, hukukun düşmanıdır. Terör saldırıları ile karşı karşıya kalan Türkiye, varlığını sürdürebilmek için terörle etkili mücadele etmek zorundadır. Bu etkin mücadelenin ana merkezi TBMM'dir. Türkiye terörle etkin mücadele etmek ve bu mücadeleden tam anlamıyla sonuç almak istiyorsa terör siyasetinin son bulmasını sağlayacak yasaları çıkarmakla ve bu yasaları uygulamakla işe başlamalıdır.