Terörün siyasi, ideolojik ve toplumsal güç kazandığı yerde terör bitmez

Türkiye, yarım asırdır terörle mücadele halinde. Başta İsrail ve İsrail’i destekleyen egemen güçlerin, Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği terör örgütlerine destek verdiği kanıtlanmış bir gerçekliktir. Bu yüzden terör her geçen gün farklı boyutlarıyla karşımıza çıkıyor. Irak ve Suriye iç savaşından sonra doğu ve güney sınırımız terör tehdidi ile kuşatıldı. Türkiye, yurt içi ve sınır ötesinde düzenlenen operasyonlarla terör faaliyetlerini engellemek için büyük çaba sarf ediyor.

Terör bir ülkenin öncelikle kalkınma planını sekteye uğratır. Terörün sebep olduğu ekonomik kayıplar sadece fiziksel zararlarla sınırlı kalmaz aynı zamanda siyasi ve sosyal tahribatlara neden olur. Terör, yerli ve yabancı yatırımcılar için de risk teşkil eder. Bir ülke sürekli güvenlik sorunlarıyla karşılaşıyorsa, yatırımcılar ekonomik büyümeye katkı sağlamaktan kaçınır. Bu da kalkınma için gerekli olan finansmanı sınırlayarak, ülkenin ekonomik büyümesini engeller. Belirsizlik, güven kaybı, birlik beraberliğin zedelenmesi, sosyal sermayeyi aşındırarak toplumun dayanıklılığını ve iş birliği kapasitesini yok eder.

Nitekim terörle mücadelede kamu politikaları geliştirmek bir ülkenin kalkınması, refahı, huzuru ve güvenliği açısında hayati öneme sahiptir. Bu tür politikaların etkin olabilmesi için multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Burada dikkate alınması gereken bazı önemli hususlar vardır. Terör örgütlerinin ulusal ve uluslararası gelir kaynaklarını tespit etmek ve bu çerçevede uyuşturucu trafiği, kaçakçılık, kara para aklama faaliyetlerini önlemek gerekir. Toplumda terörün etkilerini azaltmak, özellikle gençlerin terör örgütlerine katılımını önlemek için eğitim, istihdam ve sosyal destek programları hazırlanmalıdır. Okullarda sosyal, kültürel ve tarihsel eğitim programları, medya ve STK’lar aracılığı ile farkındalık çalışmaları üzerine kapsamlı projeler geliştirilmelidir.

Sosyal eşitsizliklerin giderilmesi, daha kapsayıcı bir toplum inşa edilmesine yardımcı olur. Fiziksel güvenliğin yanı sıra, siber güvenlik de terörle mücadelede önemli bir alan haline gelmiştir. İnternet ortamında radikal içeriklerin yayılmasını engellemek için dijital güvenlik ve medya alanında yasal düzenlemeler yapılabilir. Terörle mücadelede askeri müdahaleler, cezai yaptırımların yanı sıra terörden etkilenen kesimlerle diyalog ve uzlaşma süreçleri de önemlidir. MHP Lideri Devlet Bahçeli bu bağlamda stratejik bir adım atarak yeni bir süreç başlattı. İç barışı sağlamak, terör sorunu kökten çözmek adına elini taşın altına koydu. Terörün bitmesini, terör sorununun tarihe karışmasını isteyen herkes Devlet Bahçeli’nin, Türk milletinin zararına bir iş yapmayacağını, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü, milli birliğini ve geleceğini riske atmayacağını bilir. Devlet Bahçeli de bu güveni boşa çıkarmak istemez ve terörle mücadeledeki kararlı duruşundan taviz vermez.

Terör sadece şiddet eylemleriyle değil, aynı zamanda terörist grupların siyasi, ideolojik ve toplumsal alanlarda güç kazanmasına karşı yapılan bir mücadeleyi ifade eder. Bu mücadele, hem güvenlik tedbirleri hem hukuki hem de sosyal ve siyasi alanda atılacak adımları içerir. Terör örgütlerinin, siyasal arenada etkili olmasını engellemek için demokratik süreçlere ve yasaların üstünlüğüne saygı gösterilmesi önemlidir. Terörle bağlantılı veya terörizmi destekleyen grupların siyasi temsil haklarını kısıtlamak, terörün ideolojik yayılmasını engellemeye yardımcı olur. Terörün siyasi uzantıları, genellikle toplumun zayıf noktalarından beslenir. Bu zayıf halkayı sebepler ve sonuçlar üzerinden doğru okuyup sorunlar giderildiğinde terör örgütlerinin toplumsal desteği azalır ve teröre karşı toplumsal bir direnç oluşur.

MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, geçtiğimiz hafta yeni Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu yapılması çağrısında bulunarak belediyelere kayyım atanması ve milletvekillerinin yargılanmasıyla ilgili tartışmaların sona ermesi için iki kanunda değişiklik yapılması gerektiğini belirtti. Yıldız, “kayyum atamaları ve milletvekili yargılamalarıyla ilgili tartışmaların devam etmemesi için, belediye başkanı ve milletvekili adayı olma kriterlerinin yeniden belirlenmesi şarttır. Terör suçlarında, kuvvetli suç şüphesi ve somut delil ile açılan kamu davasının aday olmaya engel olup olmaması soğukkanlı şekilde tartışılabilir…(suçsuzluk karinesi unutulmadan) Her durumda; yeni bir Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu yapmanın zamanı gelmiştir” şeklindeki açıklaması ile önemli bir konuya dikkat çekti.

Teröre açık desteğini beyan eden, bulduğu her fırsatta terör propagandası yapan, terör suçu kanıtlanmış kişilere siyaset yapma hakkı tanınırsa terör bitmez, bitmesi de beklenmez. Bu kişilerin belediye başkanlığı ve milletvekilliği adaylık başvurularının YSK tarafından kabul edilmesi ve sonrasında terör suçu soruşturması kapsamında yapılan kayyum atamaları büyük bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Yeni bir Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu ile artık bu çelişkiye bir son verilmeli. DEM Parti gibi siyasi partiler teröre destek vermeyen adaylar bulmak zorunda kalmalı. Böylece kayyum tartışmaları ve şiddet olayları yaşanmaz, hem terörün siyasi ayağı güçlenmemiş hem de iç karışıklığa zemin açılmamış olur. Temiz siyaset temiz toplum.

Elbette seçilmiş olmak kimseye suç işleme özgürlüğü tanımaz. Kanunlar, yasalar çerçevesinde cezai yaptırımlar uygulanır ve suçlular cezasını çeker. Terörle bağlantılı siyasi aktörlere karşı uygulanan yaptırımlar, yasal çerçevede ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılmalıdır. Terörün siyasi uzantıları, uluslararası destek veya koruma alabilir. Burada da güçlü diplomasi yürüterek verilen desteğin önünü kesmek önemlidir. Sonuç olarak, terör ve siyasi uzantılarıyla mücadele, yalnızca güvenlik ve askeri önlemlerle sınırlı kalmaz, aynı zamanda siyasi, hukuki, diplomatik ve toplumsal stratejilerle geniş bir perspektife sahiptir.

Devlet yönetimi şeffaflık ve hesap verebilirlik üzerine kuruludur. Devlet yöneticileri yaptığı işleri ve aldığı kararları topluma şeffaf bir şekilde açıklayabilmeli ve hesap verebilir olmalıdır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesi vatandaşla devlet arasındaki bağın kuvvetlenmesi, güven ortamının oluşması için en temel unsudur. Ancak bu ilkelerin etkin bir şekilde işleyebilmesi için, güçlü bir siyasi irade ve kararlılık şarttır. Güçlü bir siyasi irade, yalnızca yasa ve politikaların kâğıt üzerinde değil, uygulamada da işlevsel hale getirilmesiyle mümkündür. Şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim, kamu kaynaklarının israfını, yolsuzlukları önler ve toplumsal verimliliği artırır. Bu ilkenin zayıf olduğu durumlarda, kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ve yolsuzluk olayları artar. Yolsuzluklar genellikle toplumun alt ve orta kesimlerini etkiler bu da sosyal eşitsizliği getirir, sosyal eşitsizlik de şiddeti, iç huzursuzluğu, terörü tırmandırır. Etkin bir yönetim için samimiyet, dürüstlük, tutarlılık ve iyi niyetin yanı sıra doğru ve açık iletişim kanalları, takip, denetim ve ceza mekanizmasının iyi işlemesi gerekir. Tutarsızlık, güvensizlik, denetimsizlik, cezasızlık algısı toplumdaki bütün dengeleri bozar bu da istikrarsızlığı ve yönetimsizliği kaçınılmaz hale getirir…