Türkiye düşmanı şeytanlar sahneye çıktı...

Biliyorsunuz ben iç siyasete girmiyorum ama milli birlik ve beraberliğimize, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve ilkelerine, ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğüne saldırı olduğunda da iktidar-muhalefet ayrımı yapmaksızın sessiz kalamıyorum.

Seçimler yaklaştıkça siyasi ikbal sevdası vatan sevgisinin önüne geçenler, dilinin altındaki baklayı çıkararak T.C. Anayasası’nın beka, birlik ve beraberliğimizin temellerini oluşturan değişmez hükümlerini değiştirmeye kalkanlar artmaya başlamıştır.

Bunlar Anayasamızdaki Türklük tanımını kaldırmaya, başka resmi diller eklemeye, özerk bölgeler ve yönetimler oluşturmaya dair hadsiz vaatlerde bulunmaya başlamışlardır.

Bu vaatlerde bulunanların ve önerileri şeytanın sağdan yanaşması gibi sunanların hedefi Sevr Antlaşmasını hortlatmak ve Türkiye’yi parçalamaktır.

ANAYASADAKİ TEK DİL, TEK MİLLET, TEK ÜLKE, TEK DEVLET, TEK BAYRAK İFADELERİ BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜMÜZ İÇİN ŞARTTIR!

Çünkü Anayasa'da; birden fazla resmi dil, kurucu halk, etnik grup, özel, özerk, federatif bölge tanımlandığı takdirde, o dili konuşanların, o halk veya etnik grup üyelerinin, özel, özerk, federatif bölgede yaşayanların uluslararası hukuka göre referandum yoluyla “kendi kaderini tayinle” ayrılma hakkına sahip olacağına ilişkin görüşleri ve birtakım uygulamaları hatırlatmak isterim.

Başka bir deyişle, ulusal yahut etnik bir gruba halk niteliği verilmesi ve bu şekilde self determinasyon yani kendi kaderini tayin hakkı istinat edebilmesi için ulusal anayasada bu gruba özel bir statü (dil, din, bölge vesaire) verilmiş olmasının tek başına yeterli olduğu kabul gören bir görüştür.

Bazıları bu kendi kaderini tayin referandumunu tüm ülkede ve tüm vatandaşlara yapıldığını sanarak, “Aman olsun canım, hayatta böyleleri Türkiye’de çoğunluğu elde edemezler” diyor. Halbuki durum hiç de öyle değildir. Kendi kaderini tayin sadece o tanımlanmış vatandaş grupları arasında yapılıyor ve diğer vatandaşlar oylamaya katılamıyor.

Mesela (özellikle doğrudan örnek vermek istemiyorum):

-   Sadece Anayasa'da diğer bir resmi dil olarak tanımlanan X dilini konuşanlar arasında

-   Sadece Anayasa'da kurucu halklardan biri olarak tanımlanan Y halkı mensupları arasında

-   Sadece Anayasa'da etnik gruplardan biri olarak tanımlanan Z etnik grubu mensupları arasında

-   Sadece Anayasa'da tanımlanan özel, özerk, federatif bölge halkı mensupları arasında sadece yapılacak referandum ile ayrılık kararı oylanacaktır.

1933 Montevideo Sözleşmesi ve Sürekli Adalet Divanı'nın 1930’da etnik gruplarla ilgili olarak yaptığı geleneksel tanım bu konu ile ilgili hukuki belgelerdir.

Bu çerçevede uluslararası hukuk açısından bir halktan, ancak sınırları belli ayrı bir toprakta yerleşik, etnik ve kültürel özelliğiyle ayırt edilebilen bir grup insan olmaları durumunda söz edilebilir. Çizili bir sınır yoksa, iç içe yaşanıyorsa uluslararası hukuk bakımından ayrı bir halkın varlığından söz edilemez.

İKİNCİ BİR RESMİ DİL, ÖZERK BÖLGE VE YÖNETİMLER AYRILIKÇILIĞA HUKUKİ ZEMİN OLUŞTURMAK İÇİN İSTENİYOR

Görüldüğü üzere sınırları belirlenmiş bir toprak parçasında yaşamak, ayırt edici özellikleri Anayasa’da vurgulanmış olması kendi kaderini tayin için şarttır.

Kosova örneği ortadadır. Kosova’ya anayasal olarak 1974 yılından beri tanınmış bir muhtariyeti yani özerklik söz konusu idi. Üstelik bu kapsamda asayişi sağlamak üzere yerel güçler de oluşturulmuştu. Kosovalıların iradesi 1991’de bağımsızlık için gerçekleştirdikleri referandumda da somutlaşmıştır.

Bu nedenlerle Kosova’da kendi kaderini tayin hakkına sahip bir halk ile karşı karşıya olunduğu görüşü kabul görmüştür.[1]

Ancak, devletler hukukunda hâkim olan görüşe göre, genel bir ayrılma hakkının da reddedildiğini hatırlatmak isterim. Bunun literatürde mevcut yegâne istisnası olarak, devlet yapısı içinde ağır ayrımcılığın veya diğer insan hakları ihlâllerinin veya halkın varlığını tehdit eden durumların varlığı kabul edilmektedir. Bu istisnai koşullarda kendi kaderini tayin hakkı, kendi devletini kurmaya dayanak olarak kullanılabilmektedir.

Sırpların Kosovalılara 90’lı yıllarda uyguladıkları etnik temizlik operasyonları Kosovalıların kendi kaderlerini tayin iddialarına dayanak oluşturmuştur.

TÜRKİYE’DE KOSOVA ŞARTLARI OLUŞTURULMAK İSTENİYOR

Türkiye’deki mevcut duruma bakınca, bölücü mihraklar ve terör örgütünün sözde ayrı bir etnik devlet kurma şeklindeki amaçlarının hali hazırda gerçekleşmesi hukuken de fiilen de ihtimal dahilinde değildir.

Hukuken baktığımızda:

-  Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Kosova gibi sınırları belli özerk bir bölge Türkiye’de bulunmamaktadır.

-  Esasen Osmanlı Devleti döneminde de Anadolu toprakları üzerinde özerk ya da özel bölgeler teşkil edilmemiştir.

-  Anayasamızda Türk Milleti dışında bir halk da tanımlanmış değildir.

-  Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde salt tek bir etnik kökene sahip vatandaşlarda yaşamamaktadır.

-  Etnik kökenleri farklı vatandaşlar aynı bölge, aynı vilayet, aynı ilçe, aynı kasaba ve hatta aynı köy, mahalle ve apartmanda yaşamaktadırlar.

-  Türkiye’de vatandaşlar aynı dili konuşmakta, ortak kültür ve tarihe sahip ve çoğunluğu aynı dine mensuplardır. Etnik kökenleri farklı vatandaşlar, kökenlerini dikkate almadan ortak evlilikler yapmaktadırlar.

-  Bu açıdan sadece bir etnik kökene ait vatandaşlarımızın yaşadığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden ayrı bir otoritenin egemen olduğu bir bölge de ülkemizde bulunmamaktadır.

-  Anayasamızda tek resmi dil vardır, o da Türkçedir.

TÜRKİYE’DE EZİCİ BİR ÇOĞUNLUK TARAFINDAN KULLANILAN GÜNLÜK DİL TARTIŞMASIZ TÜRKÇE’DİR

Bazı mihrakların medyada yer alan “Bölgede Kürtçenin ana dil olduğu ve resmi dil olması gerektiği” yönündeki propaganda söylemleri de gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Zira bu konuda yapılmış akademik araştırmalar da örgüt ve bölücü propagandasının ne denli mesnetsiz fakat kasıtlı olduğunu göstermektedir. 

Örneğin, Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından bölücülerin çok yoğun propagandasının olduğu dönemlerde, Aralık 2009’da yayımlanan ve son derece kapsamlı araştırmalara dayanan rapora göre:

Etnik köken olarak Kürt olduğunu söyleyen her 10 kişiden 7’si eşleri ile Türkçe konuşuyor.

Çocukları ile Türkçe konuşma oranının ise yüzde 87 olduğu ortaya konulmaktadır.

Böylelikle gündelik konuşma dilinin aile içerisinde de Türkçe olduğu ve Türkçe’nin ülke çapında ne denli benimsendiği ispatlanmaktadır.

Öte yandan, söz konusu raporda, Kürt kökenli vatandaşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti değerleri ile ilgili devlet, bayrak, millet, ülke bütünlüğü gibi hassas kavramlar konusunda yüzde 90 civarında çok yüksek oranlarda olumlu görüş beyan etmektedirler.

Bu sonuç, PKK’nın ve PKK ile aynı söylemleri seslendiren odakların ileriye sürdükleri görüşlerin gerçeklerle örtüşmediğinin ve kara propagandanın bilimsel bir göstergesidir.

ŞER ODAKLARI DEMOKRATİKLEŞME KİSVESİ ALTINDA HUKUKİ AYRILIKÇILIK ZEMİNİ OLUŞTURMA GAYRETİNDEDİR

İşte bu gerçekleri gören, devletler hukukunun hangi şartlarda ayrı bir devlet kurma hakkı tanıdığını bilen ve şu andaki mevcut durumda ayrılma ve bağımsızlık ilan etmelerinin hukuken de kabul görmeyeceğini anlayan şer odakları öncelikle:

a. Demokratik Özerklik/Öz Yönetim adı ile önce sınır çizmeye,

b. Etnik bölücülük yaparak ayrıştırılmış halk teşkil etmeye ve bunları kurucu halk ya da etnik gruplar olarak anayasaya kaydettirmeyi,

c. Anayasaya başka dilleri resmi dil olarak ekletmeye,

d. Özerk yerel yönetim ve güvenlik güçleri teşkili ile egemen bir otorite tesis etmeye

e. Anayasa’daki Türklük kavramını kaldırmaya çalışmaktadır.

BUNLARI DİLLENDİRENLER DEVLET VE ATATÜRK DÜŞMANLARIDIR

Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nde ırkı, dini veya diğer şekillerde etnik bir Türklük tanımı ve kavramı yoktur, vatandaşlık bağlamında anayasal Türklük tanımı vardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk’tür! Bu kimi ne diye rahatsız eder? Anlamak aslında kolaydır!

Rahatsız olanlar ırkçı, ayrılıkçı, bölücü Devlet ve Atatürk düşmanlarıdır!

Çünkü Atatürk Türk Milleti’ni kapsayıcı olarak şöyle tarif etmiştir; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına (ahalisine) Türk Milleti denir!

Bu tanıma kim karşı çıkıyorsa onlardan uzak durmak gerekir!

Biz hep birlikte Türk Milletiyiz!

Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti’nin birlik, beraberliğini ve gücünü azaltıcı her söylemi ve eylemi kınıyorum!

Allah Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milleti’ni korusun!

Kaynaklar:

[1] Philipp A. Zygojannis, Die Staatengemeinschaft und das Kosovo, Humanitäre Intervention und internationale

Übergangsverwaltung unter Berücksichtigung einer Verpflichtung des Intervenierten zur Nachsorge, (Duncker & Humblot, 2003 ), s.253.