Türkiye Mısır ilişkilerinde ilerleme: Ortadoğu, Afrika ve Doğu Akdeniz nasıl etkilenir?
Türkiye ile Mısır, siyaset ve stratejileri genellikle uyumlu, birbirinin ayağına basmamaya dikkat eden, hatta birbirlerinin çıkar ve menfaatlerini kollayan, Akdeniz’in kuzeydoğusu ve güneydoğusunda konumlanmış iki kadim dost ülke iken; İhvan Hareketinin, Mısır’da iktidara gelmesi, yaklaşık bir sene süren çalkantılı-çatışmacı iktidarı ve ardından 2013 yılında bir darbeye maruz kalarak sert ve travmatik bir şekilde devrilmesi ve Türkiye’nin tepki göstermesiyle ilişkiler tamamen bozulmuştu.
Türkiye’nin tepkisini şu başlıklarla anlamaya çalışabiliriz:
- Darbe girişimi ve sonrasında yaşanan travmatik olaylar,
- Mısır’daki seçim ve siyasi süreçlerin bir darbe ile akamete uğraması,
- Yaşanan hak ihlalleri,
- Türkiye ile Mısır arasındaki başta siyasi ve stratejik uyum olmak üzere iş birliğinin bozulması,
- O yıllarda İhvan Hareketi'nin hararetli bir ideolojik ortağı olan AK Parti’nin teopolitik refleksleri...
İhvan Hareketi ile AK Parti arasındaki ideolojik ortaklığa "o yıllarda" dememin bir nedeni var. Çünkü köprünün altından çok sular aktı, akıyor. Müslüman Kardeşler ile Müslüman Kardeşler ile iltisaklı yapı ve hareketlerin, Türkiye ve AK Parti’ye ödettiği bedellerden çıkartılmış bazı dersler olabilir.
Öte yandan Mısır ile yapılan müzakerelerde, Mısır'ın aradaki buzların erimesine dair önkoşulları temelde İhvan Hareketi ile ilgili olduğu gözüküyor.
Dikkatinizi çekmek isterim, savaşın eşiğine geldiğimiz Libya bile Mısır açısından müzakerelerde bu kadar büyük bir hassasiyet üretmezken, Türkiye’deki İhvan Hareketi'nin varlığı ve faaliyetleri Mısır için büyük bir önem taşıyor.
Buna bağlı olarak Türkiye de bazı adımlar atıyor. Türkiye’de faaliyet gösteren İhvan bağlantılı bazı oluşumlara kısıtlamalar getirdiği, daha hafif muhalefet yapılmasının telkin edildiği, Türkiye’de konuşlu Sisi muhalifi Mekameleen kanalının başka bir ülkeye taşındığı görülüyor.
***
Atlamamak gerek. Mısır’daki darbe girişiminin ardından buzların erimeye başladığı şu günlere kadar, aradaki yıllar tam bir soğuklukla geçti. Hatta 2020 yılında neredeyse buz ateşe evrilecekti. Libya İç Savaşı'nda ortam öyle bir ısındı ki iki ülke kitlesel bir savaşın eşiğine kadar geldi.
BM’nin Libya’da meşru hükümet olarak tanıdığı UMH (Ulusal Mutabakat Hükümeti) iç savaşı kaybetmiş, işin sonuna gelmiş, başkentte birkaç mahalleye sıkışmış, tam bitmek üzereyken Türkiye’nin sağladığı destek ve askeri akılla, Mısır başta olmak üzere bazı ülkelerin desteklediği savaş ağası Halife Hafter’e ait güçlerin ilerleyişini önce durdurmuş, sonra dengeyi sağlamış ve hemen ardından beklenmedik hamlelerle adım adım egemenlik alanlarını geri alarak ve genişleterek Sirte’yi baskı altına almıştı.
Bütün bunların üzerine Mısır Devlet Başkanı Sisi, Mısır-Libya sınırına kadar gelerek, Mısır ile Türkiye arasında konvansiyonel bir savaşı alarm zillerinin çalmasına neden olan son derece sert bir konuşma yapmıştı. Haziran 2020’de Libya sınırının dibindeki Batı Sahra’daki askeri üste Sisi, Sirte’yi kırmızı çizgi olarak tanımlamış, Mısır Ordusu'na (Libya’yı ve Libya’daki Türkiye’nin varlığını kast ederek) ülke dışında her türlü göreve hazır olma emri vermişti.
Bugün bu gerginlik bile unutuldu. Hatta "karşıtlaşma hâlâ ortadan kalkmamış olsa bile" Türkiye ile Mısır Libya’da beraber hareket etme noktasına doğru ilerliyorlar.
Öte yandan, Mısır’ın temel hassasiyeti olarak başta da ifade etmeye çalıştığım gibi, Mısır’ın Müslüman Kardeşler (İhvan Hareketi) ile ilgili hassasiyeti ve buna bağlı Türkiye’den beklentileri devam ediyor.
Mısır’ın bu beklentilerine Türkiye’nin de kontrollü birtakım karşılıklar verdiği görülüyor.
***
Burada bir umutla şunu vurgulamak gerekiyor. İslam dininin ve İslam toplumlarının parça parça olmasına ve birbirlerine karşı husumet, önyargı, düşmanlık üretmelerine neden olan siyasal-ılımlı-radikal yaklaşımların, yaradılış, vahiy ve tevhit gerçeklerinden uzak mezhep ve meşrep (cemaat-tarikat) oluşumların İslam’a, İslam dünyasına ve insanlığa ne kadar zarar verdikleri yakın geçmişte (vekaletler savaşında ve ülkeler arasındaki ilişkilere vurduğu damgada) ortaya çıktı.
Tam bu noktada sorunların kökeninde olan bu temel teolojik sorunlara Mısır ve Türkiye ortak neşter vurabilirler mi?
Hele ki bu işin içine müzakere/görüşme/yakınlaşma trafiğinde olan mezhebi ihtilafın iki keskin ucu İran ve Suudi Arabistan’la da vahye uygun ortak bir teolojik bütünlük, akıl geliştirebilirler mi?
Sonuçta bugün bu bozulmadan beslenmeyen, beslenmek istemeyen, güç ve menfaat hesabı yapmayan, aklı selim ve vicdanlı her Müslüman ve her devlet aklı bir şeylerin fena halde yanlış gittiğini görüyor olmalı.
***
Öte yandan Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyileşmesi bölgeden yaşanan pek çok ikili ve çoklu sorunun çözümüne yol açabilir.
- İlk sıraya Libya İç Savaşı'nın kalıcı bir çözüme kavuşturulmasını koyabiliriz.
- Enerji konusunda iş birliği. Mısır sadece üretmekle kalmaz hem Türkiye’ye hem de Türkiye üzerinden bütün Avrupa’ya doğalgaz satabilir. Sonuçta Mısır bölgesel bir enerji merkezi ve başta Avrupa'da olmak üzere küresel düzeyde önemli bir gaz ihracatçısı olmak istiyor. Avrupa’nın gaz tedarikinde farklı çözümlere acil ihtiyaç duyduğu, Türkiye’nin de bir enerji merkezine/transit rotasına çevirme iradesinde olduğu bir durumda neden olmasın? Büyük bir iş birliği olur. Öte yandan geliştirilen bu olası ilişki Doğu Akdeniz’de yaşanan kilitlenmenin çözümüne de büyük bir katkı sağlar. Sonuçta Türkiye ve Libya’nın dışlandığı bir çözümün, rasyonel ve adil bir çözüm olmadığını, hatta savaş dahi çıkartabileceğini herkes biliyor.
- Türkiye’nin Mısır ile Etiyopya arasında yaşanan sorunlarda arabuluculuk yapabilme kabiliyeti. Rönasans Barajı sorunu ve Etiyopya’da faaliyet gösteren Tigray isyancıları ile Oromo Kurtuluş Ordusu'yla ilgili yaşanan sorunların çözümü dâhil, Mısır’ı rahatsız eden pek çok sorunda Türkiye’nin olumlu katkısı olabilir.
- Ve tabii ekonomik ilişkilerde yakalanacak büyük bir ivme. Yaşanan soğukluktan ekonomik ilişkiler bir geriye gidiş yaşamadı. Hatta yavaş yavaş gelişti. Şimdi ilişkilerin iyileşmesiyle büyük rekorlar kırılabilir.
Ancak söylemeliyiz. İlişkilerde bir dengeye, dikkate ve mütekabiliyete ihtiyaç var.
İlişkilerin kopuşundan iki ülkenin de ağır hasarı var. Ortaya çıkan büyük sorunlar ve araya sızanlar var. Empati eksikliği ve istismarcılık/fırsatçılık ağır ağır sorunlara ve güvensizliğe neden olabilir.
Sanırım ders çıkartma ve gereğini yapma zamanı.