Türkiye sömürge ülkesi mi? Hâkim, savcı ve bürokratlar hangi ülke adına karar veriyor?

Size Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. Yıldönümünde İzmir’de yaşanan vahim bir olayı anlatmak istiyorum.

Cumhuriyetimiz, bağımsızlığımız, Türk Adaleti ve bürokrasisi açısından içler acısı bir olay.

OLAYIN BAŞLANGICI
Almanya’nın Neuwide şehrinde ikamet eden Ünal Tarakçı adlı Türk vatandaşı psikolojik sorunları da olan eşine iki yıl önce boşanma davası açıyor. Dava devam ederken Mahkeme, annenin psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığı biri 7 yaşında erkek, diğeri ikiz 12 yaşında kız çocuklarının velayetini babaya veriyor.

Çocuklar baba ile huzurlu bir hayat sürerken kız çocukları başlarını örtmeye karar veriyorlar. Baba ile konuştum, yemin ederek “Kesinlikle bu benim kararım değil, kendi istekleriyle başlarını örttüler” diyor.

Ancak Almanya’da özellikle Türk ve göçmen ailelerinin çocuklarını çoğunlukla uydurma gerekçelerle ellerinden alarak yurtlarda ve Alman koruyucu ailelerin elinde dinlerinden, dillerinden, kültürlerinden koparıp asimile eden Jugendamt adlı “Gençlik Dairesi” bu durumdan rahatsız olup çocukları babadan almaya kalkıyor.

Baba kendisinin sorguya çekilmesinden şüphelenerek çocuklarını alacaklarından korkarak (Çünkü hep böyle başlar bu süreç), çocuklarını da alarak geçen yıl Türkiye’ye; İzmir’e yerleşiyor. Çocukları zaten Türk vatandaşıdır. Okula kaydettiriyor. Hep birlikte bir aile apartmanındaki dairelerinde ikamet ediyorlar.

JUGENDAMT HAREKETE GEÇİYOR VE MAHKEMEDEN KARAR ÇIKARTTIRIYOR

Bir akbaba gibi gözünü çocuklara diken Jugendamt ise Neuwide Aile Mahkemesi’ne başvurarak, gıyabında hazırlanan psikolog raporuyla baba Ünal Tarakçı’nın “psikolojik sorunlu” olduğu kararını aldırıyor.

Neuwide Aile Mahkemesi bu arada boş durmuyor bir de İNTERPOL’e “Baba Ünal Tarakçı çocukları kaçırdı” kararını çıkarttırıp sonucu bizim Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne iletiyor. Bu müdürlük Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, O da İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na durumu bildiriyor.

SAVCILARIMIZ, HAKİMLERİMİZ VE BÜROKRATLARIMIZ ALMAN MAHKEMESİNİN KARARINI EMİR TELAKKİ EDİYOR

Bu yazışmalar neredeyse bir yıl sürüyor.

İzmir Cumhuriyet Savcısı bu “bilgiler” ışığında hiçbir araştırma yapmadan kolluk eşliğinde çocukların babadan alınıp iki ay süreyle İzmir Sosyal hizmetler il müdürlüğü yurtlarına yerleştirilmesini talep ediyor. Bu konuda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi Şiddet Suçları Soruşturma Bürosu’nun tedbir talebi üzerine İzmir 3. Aile Mahkemesi Hâkimi Özden Güler çocukların (H.S.T, S.T, S.T) babadan alınarak, talep edildiği gibi Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bakım yurtlarına yerleştirilmesi kararını veriyor.

TÜRKİYE ALMANYA’NIN SÖMÜRGESİ Mİ?

Düşünün…

Almanya Neuwide Aile Mahkemesi’nce yürütülen bir “soruşturmada” bir “psikolog” Baba Ünal Tarakçı’nın  çocuklarını yetiştirmeye uygun olmadığına, şiddet eğilimli(!) olduğuna karar vermiş, bu uyduruk kararı bizim Emniyet Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü tartışmasız doğru olarak kabul etmiş, İzmir Cumhuriyet Savcılığı da Alman Mahkemesi’nin kararının kesin inançlı olarak doğru olduğuna kanaat getirmiş, İzmir Üçüncü Aile Mahkemesi Hakimi Özden Güler de “Tabii ki ne demek, derhal” diyerek biri 8 yaşında erkek, diğeri 13 yaşında ikiz kız çocukların babadan alınıp iki ay süreyle Aile ve sosyal hizmetler il müdürlüklerince bakım yurtlarına yerleştirilmesine karar vermiş.

PES DOĞRUSU!

Bizim bürokrat, savcı ve hâkimlerimiz adeta bir akıl tutulmasıyla, Alman Mahkemesi’nin ve kişinin gıyabında psikolojik rapor hazırlayacak kadar gözü dönmüş olan Jugendamt adlı kurumun raporunu çok normal bulmuş. Bunu kendi kararının delili olarak kabul etmiş.

Bunun anlamı nedir?

Türkiye Almanya’nın sömürgesi mi?

Bizim hakimlerimiz ve savcılarımız sömürge ülkesi hâkim ve savcıları mı?

Ya bürokratlarımıza ne demeli?

Soruyorum:

Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü bürokratları Almanya’dan mı maaş alıyorlar?

YAPILMASI GEREKEN ÇOK BASİTTİ VE BAKANLIK BUNU KENDİLİĞİNDEN YAPTI ÜSTELİK

Bu nedir Allah aşkına?

Yapılması gereken çok basitti oysa.

Hâkim Özden Güler derhal Alman mahkemesinin bu kararını sorgulamak üzere Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na başvuruda bulunarak hem çocukların hem de babanın psikolojik durumu, yaşam biçimleri, okuldaki öğretmenlerin görüşü, çocukların öğrenimdeki başarılarını dikkat almalı ve bizim kurumlarımızın, uzmanlarımızın görüşleri doğrultusunda karar vermeliydi. Demek ki hâkimlerimiz kendi kurumlarımıza ve bürokratlarımıza güvenmiyorlar, Almanya’nın çocuk ticareti yapan Gençlik Dairesi’nin (Jugendamt) emrinde çalışan mahkemelerin verdikleri kararları önemseyip doğru kabul ediyorlar.

KONUYU BAKAN MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ’A İLETTİKTEN SONRA YAŞANANLAR

Beni arayıp olay ile ilgili bilgilendiren Baba Ünal Tarakçı ve bu konularla 15 yılı geçkin bir zamandır çok yakından ilgilenen, hatta Almanya’da Türk çocuklarını asimile etmekle görevli Jugendamt ile mücadele Etmek için Umut Yıldızı adlı derneği kuran Kâmil Altay’. Hemen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Mahinur Özdemir Göktaş’ı arayıp konuyu anlattım, belgeleri gönderdim.

Sayın Bakan inanılmaz bir hızla talimatlarını verdi, ilgili bürokratlarını görevlendirdi ve uzmanlarını göndererek yukarıda sıraladığım tüm konularda bir rapor hazırlattı. Psikolog ve pedagoglardan oluşan bir uzman heyeti, baba, çocuklar, çocukların okulundaki öğretmenleri ile konuştuktan sonra detaylı bir rapor hazırladılar.

BAKANLIK UZMANLARININ RAPORU:

“ÇOCUKLAR SON DERECE HUZURLU VE OKULLARINDA BAŞARILI”

Raporda çocukların okuldaki not ortalamalarının en az 90 olduğu, babalarını çok sevdikleri, yurtta bulunmaktan çok mutsuz olup evlerine geri dönmek istediklerini, öğretmenlerinin çocuklarla ilgili son derece olumlu sözler söylediklerini, baba Ünal Tarakçı’nın ise ilgili, çocuklarını seven, psikolojisi de gayet yerinde olan bir baba olduğunu belirttiler.

BAKANLIK AVUKATLARI bu raporla birlikte konuyu bir üst mahkeme olan İZMİR 4. AİLE MAHKEMESİ’ne götürdü. Bakanlık avukatlarının başvurusunda, Bakanlık meslek elemanlarının yaptığı görüşmelerde çocukların anne ve babalarının üç yıl önce ayrıldığını, annelerinin kendilerine fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, Almanya’da bulunan annelerinin yanına dönmek istemediklerini, danışmanlık hizmetleri alınarak çocukların babalarına teslim edilmesinin uygun olacağını belirterek “Bakım tedbiri kararı” na itiraz ettiler ve bu kararın kaldırılmasını talep ettiler.

ALMAN PSİKOLOG RAPORUNU KOŞULSUZ DOĞRU KABUL ETTİ

Fakat nafile.

İlginçtir, bu Mahkemenin Hâkimi olan Huriye Özdemir Yılmaz, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın talimatıyla meslek elemanları tarafından hazırlanan raporu bile dikkate almadı. Şaşıracaksınız ama bu talebi Almanya’daki Jugendamt güdümündeki Neuwide Aile Mahkemesi’nin kararını doğru ve uygun kabul ederek reddetti.

2024/169 nolu Red kararında ise aynen şöyle denildi:

“Mahkememizce yapılan incelemede(artık ne inceleme yapıldıysa) ve değerlendirmede; tüm dosya kapsamı incelendiğinde, her ne kadar Aile ve sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nce düzenlenen raporda çocukların babaya verilmesinin uygun olacağı belirtilmiş ise de İçişleri bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 20.03.2024 tarihli yazısında Neuwide Aile mahkemesi’nce yürütülen duruşmada psikoloji uzmanının Ünal Tarakçı’nın çocuklarını yetiştirmeye uygun olmadığına dair görüş belirttiği, itiraz dilekçesinde belirtilen psikolog sosyal inceleme raporunda yapılan değerlendirmenin babanın psikiyatrik sağlığı açısından yeterli olmadığı nazara alınarak itirazın reddine KESİN olarak karar verildi.”

Yani Mahkeme Başkanı hanımefendi şöyle demek istiyor:

“BEN ALMAN MAHKEMESİ’NE BABA ÜNAL TARAKÇI’NIN GIYABINDA PSİKOLOJİK RAPOR VEREN PSİKOLOĞUN GÖRÜŞÜNÜ KABUL EDİYOR VE DİKKATE ALIYORUM, TÜRKİYE’DEKİ PSİKOLOĞUN GÖRÜŞÜNÜ YETERLİ BULMUYORUM”

İnceleme ve değerlendirme yapmış.

Hangi psikiyatri bilgisine dayanarak söylüyor bunu belirsiz. Ama bu konunun bir psikiyatrik inceleme konusu olduğu muhakkak.

Bizim ülkemizde kolonize edilmiş zihniyet yok edilmedikçe daha böyle çok karar görürüz.

Üstelik Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatları baba Ünal Tarakçı için istenirse tam teşekküllü hastaneden psikolojik rapor bile alınabileceğini belirtmelerine rağmen Hâkime hanım bunu da reddediyor.

Bu Türk adaletinin kaçıncı SKANDAL KARARI olacak?

Yazıklar olsun.

Sonra diyoruz ki adalete güvenelim.

Soruyorum Sayın Bakan Yılmaz Tunç’a:

Nasıl güvenelim, siz söyleyin.

Kendisini bu konuda bilgilendirmek için defalarca aradım, mesaj atıp bilgilendirmede bulundum ama bir geri dönüş olmadı ne yazık ki.

Ama şunu söylemeliyim.

Neden ben ya da birileri Bakanları aramak zorunda kalıyoruz?

Bakanlar duyarlı davranmasa ve sorunun çözümünü hızlandırmaları söz konusu olmasa ne olacak insanların hali?

Allah’a emanetiz hakikaten.