Türkiye’de ise 200’den fazla doğal türü bulunan orkideler çok kırılgan bitki olmaları ile tanınıyor. Orkideler yaşam döngülerini sürdürebilmek için nemli topraklara, mantarlara ve tozlayıcılara ihtiyaç duyduğu açıklanırken, yaşadıkları yöredeki en küçük değişiklikten kolayca etkilendikleri belirtildi. Orkidelerin kaybolmalarının ise doğada bir şeylerin ters gittiğine dair önemli bir uyarı sistemi olduğu ifade edildi.
Türkiye’deki orkidelerin neredeyse tamamına yakınının tehdit altında olduğu, bunlar arasında yok olmanın eşiğine gelen ve sayıları yüzlerle ifade edilen türler bulunduğu açıklandı. Endemik bir orkide türü olan ve adını ‘Işık Ülkesi Likya’dan alan Ophrys Lycia, 1980 yılında İsviçreli botanikçi Jany Renz tarafından bir köy mezarlığında keşfedildi. Tür, dünyada sadece Antalya’nın Kaş ilçesinde dar bir alanda yayılış gösteriyor.
Doğayla iç içe olan lahit mezarları ve antik tiyatroları ile ünlü Türkiye’nin bu cennet köşesi maalesef turizmin getirdiği yapılaşmaya yenik düştü. Likya salebinin yayılış alanları bir bir yok olurken, doğadaki birey sayısı artık yüzlerle ifade ediliyor.
Akdeniz Koruma Derneği ve Ege Üniversitesi iş birliğinde bu nadir türün neslinin devamı için proje gerçekleştiriliyor. İlkçağlardan bu yana toz haline getirilerek salep elde edilen yumruların doğadan bilinçsizce toplanması, Likya salebinin önemli yaşam alanlarından olan mezarlıklarda ot ilacı kullanımı, türün geleceğini de tehdit ettiği belirtilerek, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği'ne (IUCN) göre Kritik Derecede Tehlike Altında/Critically Endangered (CR) statüsünde gösterilen bir tür olduğu açıklandı. Türkiye orkidelerini korumak için geniş çaplı, entegre bir çaba gerekiyor. Bu farkındalıktan yola çıkan Akdeniz Koruma Derneği önemli bir adım attı. Bu zorluğun üstesinden gelebilmek, orkideleri koruyabilmek amacıyla Ege Üniversitesi ile iş birliğinde yok olmanın eşiğine gelen Likya salebinin neslinin devam etmesi için bütüncül bir yaklaşım getiriyor.
Proje ile Likya salebinin orta vadede canlı olarak doğal şartlarda, uzun vadede ise polen ve tohum örnekleri ile Ulusal Gen Bankası’nda korunması hedefleniyor. Koruma yaklaşımı, kontrollü çapraz tozlaşma ile tohum elde edilmesi, tohumların kültüre alınıp çoğaltılması, çoğaltılan bireylerin doğaya adaptasyonu gibi aşamaları içeriyor. Doğal ortamında tespit edilen bireyler arasından belirlenen ebeveynler yapay olarak tozlaştırıldı ve üç yıl boyunca tohum elde edildi. Elde edilen tohumlar, Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde oluşturulan mini tohum bankasında koruma altına alındı. Proje tamamlandığında, bu tohumlar Ulusal Gen Bankası'na aktarılacak ve bilimsel çalışmalarda kullanılacak.
Projede, sadece türün korunması değil, aynı zamanda yeniden üretimi de hedefleniyor. Elde edilen tohumların bir kısmı laboratuvar şartlarında çimlendirilerek yeni bireyler elde edildi. İlk aşamada, 0,1-0,2 mm boyutundaki tohumlar, özel besin ortamlarında geliştirildi ve 5-6 cm uzunluğunda bitkiciklere dönüştü. Elde edilen başarı, Likya salebinin gelecek nesillere aktarılması konusunda umut verici bir adım olarak görülüyor. Sırada bu bireylerin, önce sera ortamına ardından doğal habitatlarına adapte edilme süreci var.
Proje yürütücüsü Nejdet Bozkurt, orkidelerin biyolojisi, mantarlarla ve tozlayıcılarla ilişkileri ile kültür ortamında çoğaltılması gibi alanlarda araştırma yürüttüklerini belirtti. Bozkurt, bugüne kadar aralarında Likya salebinin de bulunduğu 40’tan fazla orkide türünden yapay tozlaştırma yöntemiyle tohum elde ettiklerini kaydetti. Nejdet Bozkurt, yaptıkları bu çalışmayla, Türkiye’de ilk kez, yerel popülasyonların genetik çeşitliliğini koruma altına aldıklarının da altını çizdi. Yok olmanın eşiğindeki bir türü geri getirmenin ne denli zor olduğunun farkında olduklarını belirten Bozkurt, bunun yapılabileceğini kanıtlamak istediklerini söyledi.