Türkiye’nin deprem gerçekleri
Türkiye'yi sarsan depremin 11. günündeyiz. 6 Şubat Pazartesi sabahı saat 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7,7; 13.24’te Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde meydana gelen iki deprem, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya ve Kilis'te büyük yıkıma yol açtı.
Aylardır üzerinde konuşulan altılı masanın adayı kim olacak, seçim gündemi, ekonomik kriz, enflasyon her şey bir anda anlamını yitirdi. Adeta bir kırılma anı yaşandı, Türkiye için yeni bir dönem başladı. Doğrudan 13,5 milyon kişiyi etkileyen, resmi rakamlara göre 30 bini aşkın insanımızı kaybettik, 80 binin üzerinde yaralı var. Tarifsiz bir travma ve acı…
Depremin vurduğu şehirler aynı zamanda kadim medeniyetlerin izlerini üzerinde taşıyan köklü, önemli ailelerin ikamet ettiği yerlerdi. Sadece evler, siteler, apartmanlar çökmedi. Türkiye kaliteli, nitelikli insan kaynağını da yitirdi. Maddi hasarlar bir şekilde giderilir, ya kaybedilen insan değeri geri gelir mi? Gelmez, esas kayıp bu ve maalesef telafisi yok...
Dünyada yankı uyandıran, yüzyılın en büyük deprem felaketiyle sarsıldık. Mevsim kış, elverişsiz hava şartları, karayolları, havayolları çalışmıyor, telekomünikasyon çökmüş, elektrik, internet, haberleşme kesilmiş. 10 ilde, aynı anda enkaza dönmüş on binlerce binanın altında can çekişen insanlar. Hiçbir ülke yok ki böyle büyük çaptaki bir krizi eksiksiz ve hatasız yönetebilsin…
Deprem fiziksel bir olaydır. Yüzeye ne kadar yakın olursa yıkıcı etkisi de o kadar güçlü olur. Kahramanmaraş merkezli iki depremde karaya ve yüzeye çok yakın olma özelliğine sahip. Daire çizer gibi sallayan, uzun süren bir sarsıntı. Uzmanlar bu durumu dünyada başka bir örneği yok şeklinde açıklıyor. Üzerinde daha çok çalışmalar yapılacak, raporlar hazırlanacaktır...
Evet, ülke olarak tarihin en sarsıcı ve olağanüstü depremlerinden birini yaşadık. Peki deprem gerçeğini dikkate alarak yıkımı ve hasarı en aza indirmek için ne yapıldı? Bu denli bir sarsıntıda, 134 bin TOKİ ve bazı binalar hasar almadan ayakta kalmayı başarıyor. Eski binaların yanı sıra yeni yapılan binaların da enkaza dönüşmesi, bir yerde problemin olduğunu, deprem yönetmeliğine ve imar mevzuatına uygun hareket edilmediğini gösteriyor.
Nitekim binalar usulüne uygun yapıldığında, insan hayatını tehlikeye sokmuyor, TOKİ bunun en açık örneği. Japonya, yılda bin 500’den fazla sarsıntıya ve yüksek binalara rağmen hayatın normal akışını bozmayan, ölümlerin yaşanmadığı bir sistem kurmayı başarabilmiş. Çünkü Japonya’da deprem gerçeğinin farkına varılmış, geçmişten ders çıkarmayı bilmişler. Depremin bilimsel ve teknik yönü dikkate alınmış, yetkinliğe, liyakate önem verilmiş, eğitime, teknolojiye yatırım yapılmış, yasaların çiğnenmesine asla müsaade edilmemiş.
Anadolu depremlere yabancı bir coğrafya değil. Tarihten bu yana depremler ile yıkıma uğramış bir yer. Sorun işin ciddiyetine varmamaktan ve geçmişten ders çıkarmamaktan kaynaklanıyor. Yakın tarihte yaşanan Gölcük, Düzce, Van, Elazığ, İzmir, Malatya ve beklenen İstanbul depremi. Uzmanlar, bilim insanları risk ve afet yönetimi konusunda sık sık uyarılarda bulunuyor, yapılması gerekenler aktarılıyor, netice değişmiyor. Tecrübeyle sabit…
Her defasında dile getirilen “Deprem öldürmez binalar öldürür” ifadesi klişe halini aldı. Bilimsellikten uzak hamasetle ilerlemenin daha doğrusu gerilemenin önünü kesen etkili yeni sözlere ihtiyacımız var.
İnşaat işi bilimsellik gerektiren bir iştir, hafife alınacak bir mesele değildir. Eğitim kalitesinin artması, nitelikli insan kaynağı, yasaların işlevselliği, tavizsiz denetim, şeffaflık, hesap verilebilirlik, alınması gereken köklü tedbirler yeteri kadar konuşulmuyor. Bunları sağlayabilirsek iyi noktalara geliriz. Rant elde etme isteği bitmez. İnsan sağlığını, insan yaşamını tehdit eden girişimlere asla müsamaha gösterilmemeli.
Türkiye’nin yüzde 80’i deprem bölgesi olma özelliği taşıyor. Bu gerçekliği göz ardı ederek bir yere varamayız. Üzülmek, gözyaşlarına sığınmak çözüm değil. Zor günlerde kenetlenmeyi biliyoruz. Yardımlaşma ve dayanışmada inanılmaz işlere imza atıp dünyayı şaşırtıyoruz. Dünyaya insanlık dersi veriyoruz. Bizi farklı kılan ve ayakta tutan tek dayanağımız ve tesellimiz bu olmamalı. Afet risk yönetimi; öncesi, anı ve sonrası, deprem ve diğer afetlerin risklerine karşı toplumsal bir bilinç oluşturmak zorundayız.
Şehirlerimiz enkaza döndü. Kayıplarımız çok. Siyasi atışmalar, hesaplaşmalar boş, karşılıklı suçlamalar, kıyaslamalar anlamsız. Depremin yaşandığı bölgede her partiden belediyeler var. Bu belediye başkanları il ve ilçelerini depreme hazırlamak için hangi çalışmaları ortaya koydu? Deprem yönetmeliğine uygun davrandı mı? İktidarı, muhalefeti siyaset yapma zamanı değil, işe koyulma zamanı.
Türkiye, Japonya örneğinden yola çıkarak inşaat sektöründe yeni bir süreç başlatabilir. Birçok konuda olumlu yönde gelişmeler kaydedildi. İstesek başarabilme kapasitesine fazlasıyla sahibiz. Yeter ki kararlı olalım. Her şeyden önce geçmişte yapılan hataları ve eksikleri kabul ederek işe başlanmak lazım. Yani yüzleşmek. Toplumun bütün bileşenleri; siyaset, bürokrasi, medya, iş dünyası, STK’lar, akademik camia şapkayı önüne koyup düşünmeli. Özürse özür, öz eleştiriyse öz eleştiri, şimdi hep bir elden sorumluluk alma vakti.
Tarih şunları yazacak; 2023 yılında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen depremde, 30 bini aşkın insan hayatını kaybetti, on binlerce bina yıkıldı. Unutulmaz, unutulmasın da. Müzeler kurulsun, konferanslar, paneller, çalıştaylar düzenlensin, kitaplar yazılsın, filmler yapılsın, afet yönetimi ders olarak okutulsun. Büyük dersler çıkarılsın, duygular paylaşılsın, önlemler, tedbirler alınsın.
Antakya gibi yıkılan şehirlerin, kültürel ve sanatsal tarihi dokusunu koruyarak bilimselliğin ışığında, yasalara uygun, örnek olacak, ilerde gurur duyulacak, yüz akı sağlam yapılar, şehirler, mekânlar inşa edilsin. Korku, endişe, öfkenin yerini güven ve huzur alsın. Bir daha böyle yıkımlar, kayıplar, acılar yaşanmasın. Millet devlet için, devlet millet için vardır. Türkiye kimsesiz, aciz bir ülke değildir, milletiyle varlığını sürdüren güçlü bir devlettir. Deprem sahasında, hiçbir karşılık beklemeden hayırda yarışan, emek veren güzel insanlarımıza teşekkür ediyorum. Birlik ve beraberliğimiz olduğu sürece en kısa zamanda toparlanacağımıza inanıyorum.