Türkiye’yi güçlü aile yapısı ayakta tutuyor

Yalnızlaşan ve yaşlanan dünyada aile ve bayramların önemi…

21. yüzyılın sosyokültürel dönüşümlerinden biri, bireyselleşmenin yaşamın hemen her alanına nüfuz etmesiyle geleneksel aile yapılarının çözülmesidir. Kentleşme, dijitalleşme, küreselleşme ve tüketim kültürünün yaygınlaşması; bireyi ailenin, mahallenin ve milletin ötesinde yalnızlığa itmesiyle kimlik ve aidiyet sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu dönüşüm, yaşlanan dünya nüfusu ile birleştiğinde daha da karmaşık hal alıyor.

Bireyselleşme, modern insanın kendini gerçekleştirme yolculuğunda bir fırsat olarak görülse de bu süreç aile gibi köklü sosyal kurumların zayıflaması ile birçok dengeyi de bozuyor. Küreselleşmenin getirdiği sağanak gibi yağan kültür akışı, yerel değerleri silikleştirerek bireyleri ortak ama köksüz bir tüketim kültürüne entegre etmeye çalışmaktadır. Netflix dizilerinden moda trendlerine, sosyal medya dilinden yaşam biçimlerine kadar pek çok unsur; geleneksel kültürel kodların yerine geçici, yüzeysel kimlikler sunmaktadır.

Kültürel erozyonun en belirgin özelliği aileye, değerlerine olan aidiyet duygusunun zayıflamasıdır. İnsan, kendini ait hissetmediği yere yabancılaşır, sonra da içsel bir boşlukta savrulmaya başlar. Ait olmayan insan, tutunamaz. Tutunamayan insan, kök salamaz. Ve köksüz kalan insan, ya içine kapanır ya da bir yerlere ait olma arzusu uğruna uçlara savrulur.

Bu boşlukta birey, bir “biz” arar. Eğer bu “biz”, ailede, toplumda, kültürde bulunamazsa; başka yapılara yönelir. Kimliğini, kökenini, kültürünü, geçmişini kaybeden birey yönsüzleşir. Radikal gruplar, toksik ideolojiler, kimlik tuzakları tam da bu noktada devreye girer. Aidiyetin yerini takıntılı aidiyetler alır. Bir zamanlar büyük bir ailenin parçası olan insan, şimdi yapay ve sanal bir grubun militanına çok rahat dönüşebilir...

Yalnızlaşan ve yaşlanan bir dünyada, bireyin ihtiyacı esasen aidiyet duygusudur. Bu aidiyet önce ailede başlar, toplumda gelişir, bayramda pekişir ve kültürel hafızada anlam kazanır.

Aile, insanın dünyaya gözlerini açtığı ilk yerdir. Sevgi, güven, aidiyet, empati, samimiyet gibi temel duygular burada öğrenilir. Bir çocuk kendini değerli hissettiği bir ailede büyürse, hayata karşı daha dirençli, özgüvenli ve sağlıklı bir birey olur. Aile bağları, korku, stres ve yalnızlıkla baş etmeyi kolaylaştırır. Sevgiye ve güvene dayalı ilişkiler kurmayı öğretir. Dolayısıyla aile bireyin ruhsal sağlığını korur. Toplumun sosyal dokusunu güçlendirir. Kültürel mirası geleceğe taşır. Ahlaki değerleri ayakta tutar.

Aile aynı zamanda toplumsal dayanışmanın temelidir. Aile bağları güçlü bir toplumda insanlar birbirine güven duyar, suç oranları düşer, yardımlaşma dayanışma artar, toplumsal travmalar (doğal afet, savaş, kriz vb.) daha kolay atlatılır.

Aile, geleneklerin, milli ve dini değerlerin, dilin ve inancın sonraki kuşaklara aktarıldığı yerdir. Toplumun hafızası aile içinde saklanır. Ve işte bu aktarımın en canlı yaşandığı zamanlardan biridir bayramlar. Bayram, ailenin bir araya geldiği, kırgınlıkların unutulduğu, geçmişin yâd edildiği, sevgi ve muhabbetin bereketli sofralarda yer bulduğu, bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerin hatırlatmasıdır.

Bayramlar, sofralar, hikâyeler, dualar… Aile, bireyin duygusal ve etik gelişiminin de temelidir. Doğruyu yanlıştan ayırmak, sorumluluk almak, fedakârlık yapmak, duygudaşlık gibi değerler aile içinde modelleme yoluyla öğrenilir. İyi bir aile ortamında yetişen birey, daha vicdanlı, daha adaletli, daha toplumsal duyarlılığa sahip olur. Büyüklerine, küçüklerine saygı, sevgi gösterir, korur. Aile çocuk için bir güvenlik ağıdır. Gençler için bir yön pusulasıdır. Yaşlılar için bir onur ve huzur alanıdır…

Bugün Türkiye’nin en büyük avantajı, hâlâ yaşattığı sıcak, güçlü aile ilişkileri, mahalle kültürü ve toplumsal dayanışma bilincidir. İşte bunu kaybetmemenin, daha da güçlendirmenin önemine vakıf olmamız gerekir. Güçlü aile, güçlü toplum; güçlü toplum, güçlü Türkiye demektir.

Bu vesileyle, başta ailelerimiz olmak üzere tüm sevdiklerimizin bir araya geldiği, kırgınlıkların unutulduğu, gönüllerin buluştuğu bir Ramazan Bayramı diliyorum. Bayramın; kalplerimize huzur, sofralarımıza bereket, ülkemize ve tüm İslam âlemine birlik, dirlik ve huzur getirmesini temenni ediyorum.

Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Nice bayramlara, sağlıkla, umutla, sevgiyle…