Var Sayın Cumhurbaşkanım!

Önceki gün X hesabından özeleştiri de içeren bir paylaşım yaptı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.

Cümlelerine son dönemdeki üzücü hadiselerin milletimizin kendini güvende hissetmemesine, adaletin tecellisi konusunda tereddüde düşmesine sebebiyet verdiğini, bir kadın polisimizin ve genç kızlarımızın vahşice katledilmelerine halkın haklı olarak tepki gösterdiğini belirterek başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri çok çarpıcıydı:

Emniyet Teşkilatımız içinde bir zafiyet varsa neşteri vurup bunu gidereceğiz. Adalet sistemimizde tıkanıklık veya yanlışlık varsa neşteri vurup Allah’ın izniyle onu da çözüme kavuşturacağız. Medyada ve sosyal medyada suça özendirme, suçu teşvik etmede sorun varsa gerekli müdahalede bulunacağız.”

Zafiyet, tıkanıklık, suça özendirme, suçu teşvik etme ve yanlışlıklar var Sayın Cumhurbaşkanım.

Hem de ziyadesiyle.

Üstelik AK Parti iktidarında, 22 yıllık dönemde yapılan onca iyileştirmeye, çıkarılan yasalara, yönetmeliklere, kurumların dizaynına yönelik yapılan çalışmalara rağmen var.

Misal AK Parti iktidarında özellikle kadına yönelik şiddetle mücadelede çıkarılan yasalar hakikaten AB ülkelerindekinden çok daha güçlü ve yaptırımları ağır. Ama demek ki yeterli değil. Çünkü Türkiye sosyolojisi çok farklı.

Her kadının başına polis konulacak değil. Her “Kocam beni öldürecek” diyen kadının başına da. Ama kadın bir erkeğin tehditlerine maruz kalıyorsa o erkek gün yüzü görememeli. İnfaz Yasası mıdır yoksa başka bir şey midir bilmiyorum, ne gerekiyorsa yapılmalı.

Kapkaç örneği çok önemli. Hapis cezaları artırılır artırılmaz şıp diye kesildi.

Sorun ve çözüm önerilerimi aşağıda sıralıyorum. Muhtemelen bu yazıyı Cumhurbaşkanı’na okutmazlar ama en azından danışmanlarının kendi fikirleriymiş gibi sunmalarını ümit ediyorum. Önemli olan çözüm çünkü.

1-Yasalar yeterli olsa da yargıda çok sık yanlışlıklar yapılıyor ve bu yanlışlardan sosyal medyada gündem olduktan sonra dönülmesi güvensizlik zeminini hazırlıyor. Hâkim ve savcılarımızın kurum içi eğitimlerine önem verilmeli, hâkimlerin davaları çabuk bitirebilmeleri için dosyalara hâkim olmaları, bu nedenle de onların tam gün çalışmaları sağlanmalıdır. Mesaiye kalacak hâkim ve savcılara fazla mesai verilmelidir.

2-Tüm kurumlarda olduğu gibi yargı mekanizmasında da kötü niyetliler, parasal ilişkilere girenler ve ülkedeki kaosa hizmet etmek için tahrik edici kararlar veren kripto FETÖ’cüler var. Bu abuk subuk kararlara imza atanlar hakkında HSK işlem yapmalı ve ortaya çıkan hasarın bedeli onlara rücu edilmeli. Daha önceki gün, Tekirdağ’da Ticaret Bakanlığı’ndan bir sahtekâr memurun verdiği sahte raporlarla korkunç derecede zararlı GDO’lu ürünleri(Ayçiçek, kanola yağı, tahıl, tohum, yem vb.) ithal eden 50 kişi gözaltına alındı. Ama ne oldu? Savcılık ve hâkim hepsini serbest bıraktı.

Oysa;

Suçüstü yapılmıştı, Tarım İl Müdürlüğü laboratuvar analiz sonuçları korkunçtu, Ankara Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı verilen raporları teyit etti, suçlarla ilgili cep telefonu tapeleri, banka hesap hareketleri mevcuttu, sahte rapor için Kurumun şifresinin yetkisiz kullanılması veya kırılmasına ilişkin IP numaraları, log kayıtları ve bağlantılı mail adresleri tespitleri yapılmıştı, şüpheliler aleyhinde ifadeler mevcuttu, gayri resmi işleri kurtarmak için kullanılmayan adresler ve hatta ölmüş kişiler üzerine kesilen faturalar belirlenmişti.

Yine sosyal medyada galeyan, yine savcılık itirazı ile 8 kişi hakkında tutuklama istemi gündeme geldi.

Olacak iş değil. Gemiler dolusu GDO’lu gıdalar sofralarımıza gitti. Her defasında aynı şey. İşte bunu söylüyoruz. Eğer bu savcı ve hâkimler hakkında işlem yapılmazsa bu böyle sürüp gider. (*)

3-ADLİ KOLLUK GÜCÜ derhal kurulmalı, savcılarımızın olay takibinde sürekli olarak emrinde bulunmalıdır. Savcılarımız koruma altında olmalı. Daha dün Polis Adliye muhabirliğinden gelen Gazeteci Emrullah Erdinç, bir savcının makamında mafyanın gönderdiği temsilci tarafından nasıl tehdit edildiğini video olarak yayınladı. Bu kadar fütursuzluk, pervasızlık cezasız kaldığı sürece devam edip gider. 

4- Polislerimizin suçu önleme ve suçlularla mücadelede insan hak ve özgürlükleri bağlamında eli kolu bağlandı. Polislerimiz neredeyse hadım edildi. Polis Vazife ve Selâhiyetleri Kanunu sadeleştirilip mevcut karmaşıklığından kurtarılarak polislerimizin yetkileri artırılmalı. Önüne gelen polise dikleniyor, kavga çıkarıyor, “Ben kimim biliyor musun?” muhabbeti hâlâ devam ediyor, bazıları polise elle kolla müdahale edip karşı koyabiliyor. Polislerimizin belinden silahın alınması da işte bu nedenle kolay olabiliyor. Türkiye’de yaşanan olaylar ABD’de olsa böyle davranan herkes birer ikişer indirilmişti.

5-Sosyal medyada yapılan tetikçilik, kışkırtma, ajitasyon, iftira ve algı operasyonları yürütenlerle ilgili en ağır cezalar yürürlüğe sokulmalı, çeşitli platformlarda tehditler ve şantajlarla yaşıtlarını ya da daha küçük çocukların hayatlarını karartan ergen soytarılar derhal ıslahhanelere alınıp yıllarca orada tedavi edilmelidir. Buna KIRIK PENCERE YÖNTEMİ deniyor. Yani eğer suça ve suçluya başlangıçta müdahale etmezseniz bu size, topluma bir bumerang gibi döner. Cam kırıldıktan sonra eğer yaptırım uygulamazsanız, sonra gelip evinizi başınıza yıkarlar.

6-Sorumsuzca yayın yapan medya gerekirse günlerce kapatılsın. Bunu bir medya mensubu olarak söylüyorum. Çünkü medyanın böyle olmaması gerektiğini biliyorum.

PKK SADECE DAĞDA DEĞİL, ŞEHRİN VE TİCARETİN TAM GÖBEĞİNDE

Sadece asayiş değil söz konusu olan. PKK ile dağlarda mücadele ediyoruz zannederken onlar hayatımızın her alanında tüm sektörlere çöküyorlar. Köşe başları ve caddelerde en iyi mekanları tek tek ele geçiriyorlar! Örnek verelim. Antalya'da Konyaaltı sahilinin bir ucundan başlayıp, Lara plajı ve Kundu bölgesinden Alanya'ya kadar uzanan mesafede, eğlence mekânı, tatil köyü, otel, villa, oto galeri ve apart gibi turizm alanlarının birçoğu bölücü terör örgütüne destek verenlerin elinde. Devlet eli kolu bağlı adeta olan biteni izliyor. Kazanılan paraların bir bölümü ile terör örgütü finanse ediliyor.

Sadece EĞLENCE ve HİZMET sektörü değil, aynı zamanda birçok ilde meyve ve sebze halleri de ellerinde. İstediği fiyattan alıp, istediği fiyattan satıyorlar. Köylünün 5 lira istediği ürüne tüm hal firmaları en fazla 1 lira veriyor ve mecbur kalan köylü o rakama satıyor malını. Kendileri ise 1 liradan aldıkları malı iç piyasaya 20 katı fiyatla satıp, fahiş fiyat uygulamasıyla piyasayı sıkıntıya sokuyorlar… Özellikle gıda simsarları ve komisyoncuların örgüt bağı, kara para bağı detaylıca araştırılmalıdır... (**)

(*) Avukat Burak Bekiroğlu @burakbekiroglu

(**) Gizli Arşiv adlı sosyal medya hesabı… @GizliArsiv2023