Ya Rab!

Aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz Gazzeli bebeğin yaşı olsa olsa üç civarındadır.

Ya Rab! - Resim : 1

Minicik avuçlarını açmış, Ya Rab!” diye yakarıyor.

Defalarca.

Rabbine sesleniyor. Beyninin içinde neler yaşıyor, ne hissediyor bilemiyorum, düşünmek bile istemiyorum.

Çünkü acı çekiyorum.

Hem de çok.

Rabbi, bu sabinin sesini işitmiyor mu?

İsrail bombaları altında can veren binlerce yavrunun çığlıklarını, o korkuyla bakan gözlerini.

Bebelerinin cansız bedenlerini kucaklarına almış gökyüzüne doğru haykıran ana babalarının dualarını…

Sorularım var, günahkâr sorular…

Kim, hangi suçu işledi de bu masumlar bedelini ödüyor?

Zulüm, ıstırap ve çileyle gölgelenen bu topraklara hiç güneş doğmaz mı?

Zorbaların ördüğü duvarların ardına hapsedilmiş bu çocuklar nasıl büyüyecek?

Rabbimiz için bir asır, bir saniyedir mümkün ki. O vakit ne olacağını bilemiyoruz tabii ama kötüler kazanmadan, eziyet etmeden, katletmeden bu dünya ahvali düzelmez mi hiç?

Nerede o büyük insanlık?

Rabbimiz insanların kalbine iyilik koymadı mı hiç?

Merhametin kırıntısı da mı yok?

Ya biz?

Biz yalnızca Müslüman olduğumuz için mi çekiyoruz bu acıyı.

Oysa meydanlara dökülen yüzbinler başka bir şey söylüyor:

İnsanız biz…

Belki de Rab yüreğimize merhametin yerleşmesi için bizlere bir fırsat veriyor.

Zamanıdır diyor.

Acı çekmeden olmaz diyor.

Bilemiyorum, ama ben ya da başkası değil mühim olan. Sen onları cennetine alsan da şu küçücük bedenlerin vahşice dünyadan koparılması kanatıyor yeryüzünü oluk oluk.

Sık sık kendimi sorguya çekiyorum.

Başka dinden ve ülkeden çocukların yine katliamlarla öldürülmesi canını acıttı mı?

Evet.

Vietnam'da, Hitler Almanya'sında, İspanya’da, Suriye’de, Şili’de, Afganistan’da…

Ama artık gerçekle yüzleşme zamanı geldi.

İsrail ve Yahudi milleti 1945’ten bu yana yediği mağduriyet ekmeğini kaybetmek üzere, hatta kaybetti bile.

Umarım “Hitler az bile yapmış” diyenlerin sayısı daha da artmaz çünkü aynı şekilde Holokost insanlık tarihinin en büyük suçlarından.

Sonuçta illüzyon bozuldu.

Güzel insanların sayısı artıyor.

İyi ki sosyal medya var…

Amerika, Kanada, Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya, Endenozya, Bangladeş ve Fransa’da yüzbinlerin katıldığı mitinglere katılanlar yalnızca Filistinli göçmenler değil.

On binler alanlarda bağırıyor:

İsrael bombs

USA pays

How many kids did you kill today

Latin ülkeleri peş peşe İsrail büyükelçilerini çekiyorlar, ülkelerindeki İsrail büyükelçilerini kovuyorlar.

Askerler İsrail ordusunu terk ediyor birer birer.

İsrailli şirketler müşterilerini kaybetmeye başlıyor yavaş yavaş.

Kendilerini öyle açık bir biçimde deşifre ettiler ki dünya bundan sonra onların ne kadar kötü olduklarını asla unutmayacak.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Belki de fotoğraftaki Filistinli çocuk YA RAB diye seslenirken bu gerçeği en iyi bilendir.

Belki de o çocuk büyüdüğünde başka bir dünya olacak, onun çocukları daha mutlu bir güne gözlerini açacaktır.

Herkesin vatanında yaşadığı, hiçbir kötülüğün yeryüzünde hüküm sürmediği barışın dünyasına.

Not:

Yazıyı okurken için dinlemek isterseniz:

Adsız yerlerden geldim
Toprağım yok, vatanım yok
Ateşler yakıyorum parmaklarımda
Sana şarkılar söylüyorum kalbimle
Yürek telim gönül yakıyor
Filistin’de doğdum
Yerim yok, toprağım yok, yurdum yok
Bizim kadınlarımızdır onlar, böyledir
Acıyla şarkı söyler
Darmadığın olursun.

Emel Mathlouthi - Naci en Palestina

https://www.youtube.com/watch?v=qHswc47rQZM

GÜNÜN ANLAMINA UYGUN ÜÇ FİLM

Gözden kaçırmışsınızdır belki. Bazıları iki yıl öncesine ait.

İlki 2023 yapımı bir Fransız filmi. Afişinde aynı zamanda bir futbol efsanesi olan sinema oyuncusu (son günlerde şarkı da söylüyor) Eric Cantona adını görünce hemen radarıma aldım. Cantona Filistin’e ilk desteği veren isimlerden biri.

Filmin adı KİMDİM BEN?

Ya Rab! - Resim : 2

Fransa’da “İslamcı terörist” olduğu iddiasıyla kaldığı otel odasında saldırıya uğrayan ve eşi katledilen, çocuğunu ağır yaralı olarak kurtaran Sudanlı bir adamın öyküsü. İçinde mafyanın, Fransa derin devletinin çirkin yüzünün olduğu muazzam bir film. Fransız senarist ve yönetmen Morgan S. Dalibert ile başrol oyuncusu Alban Lenoir gerçeği haykırmış.

İkinci film THE ANGEL.

Ya Rab! - Resim : 3

Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdülnasır’ın kızı Mona ile evli olan damadı Eşref Mervan’ın İsrail’e devlet sırlarını vermesiyle başlayan hikâye. Abdülnasır’dan sonra başa geçen Enver Sedat’ın özel danışmanı olan, aynı zamanda Mossad için çalıştığı iddia edilen Eşref Mervanın yaşamından hareketle çekildi. Film Uri Bar-Joseph’in “Melek: İsrail’i Kurtaran Mısırlı Ajan” adlı romanından uyarlandı.

Üçüncü film ÜSTAT adıyla oynamakta. Başrolünde Antony Hopkins var.

Ya Rab! - Resim : 4

Filmde tetikçi olarak kullandığı Anson Mount ile babasının mezarı başında buluşan Antony Hopkins’in bir anlatısı var. Tetikçinin babası ile Vietnam istilasına katılan asker olarak, eğitimden çıkar çıkmaz götürüldükleri ilk “iş”te kendilerini insanlıktan çıkaran olayı anlatıyor. Sakin bir sesle, sanki sıradan bir yaşanmışlık gibi.

“Babanla ben, bizi ilk işimize götüren subay ve teğmenlerle sabaha karşı 03.30’da helikopterlere bindik ve bir ihbarı değerlendirmek üzere Vietkongluları basmaya gittik. Ancak ihbar doğru çıkmadı. Gittiğimiz köyde köylüler sabah kahvaltılarını yapıyorlardı; pirinçle… Vietkonglu gerillalar yoktu, elimiz boş dönmeyecektik. Komutanımız işaret etti ikimize. Hepsini öldürdük köylülerin; erkekler, yaşlılar, kadınlar, çocuklar. Sonra onları bir hendeğin içine attık. Babanla birlikte elimizdeki makinelilerle durmaksızın ateş ederken birbirimize de vurduklarımıza da bakmıyorduk. İşimiz bittiğinde hendeğin içinde bir kıpırtı gördük. Muhtemelen bir anne çocuğuna göğsünü siper etmişti ve çocuk yaşıyordu. Çocuk üç yaşında olmalıydı. Cesetlerin üzerinden emekleyerek çıktı ve koşmaya başladı. Yüzsüz teğmen, sırıtarak yanımıza gelip ‘Hadi, ne duruyorsunuz’ dedi… Baban ağlıyordu… Ben…”

Kanayacaksınız ama bir ödülü var, gerçeği bir kez daha öğreneceksiniz, amasız, fakatsız.

Hepsi Netflix’te mevcut…