Yemeyip yedirdiğin, giymeyip giydirdiğin, nar tanesi, nur tanesi, anacığının bir tanesi bebeğini hevesle süslüyorsun.
Bir hafta sonra olmayacak, o karpuz kollu elbiseyi, o ponçikli ayakkabıyı, kocanın veresiye veren esnaf bakışları pahasına alıyorsun. Öpüp koklayıp bin bir hevesle tombiğine giydiriyorsun.
Doğum yaptıktan bir hafta sonra çocuğu kontrole götürürken doktora söyleyeceklerimi düşünüyorum. “Bu çocuk susmuyor, bakın bu çocukta bir hata var, olmadı, tam doğmadı. Sanki bir yeri içeride mi kaldı nedir? Bir açıklama yapar mısınız lütfen doktor hanım? İade prosedürünü nasıl başlatıyoruz?”
Sonra irkiliyorum. Yine gözüm açık rüya mı gördüm ben? Doktor hanım kapıda beni görünce, “Biraz yorgun gördüm sizi” diyor. Yorgun mu? Bana kamyon çarptı kamyon, üstüme gök taşı düştü. Biraz yorgun mu?
5 metrekarelik ıssız bir odaya düşseniz yanınıza alacağınız tek şey ne olurdu? Benim bir bilgisayardı yanıma aldığım...
2008'de, anlaşma şartlarını ihlal etmesi sebebiyle bonservisimi yakmak pahasına hayatla sözleşmemi feshetmeye karar verip, küçücük bir odada inzivaya çekildiğimde yanıma aldım onu.
Ne garip... Hayatta en istikrarlı olduğum konu istikrarsızlık olduğu halde, ucu yanık mektuplarımla kızıma 37 yaşımdan seslenme konusunda müthiş bir istek ve iştiyak var içimde.
Tarihin arka odasından tek bir okuyucuya, ama okuyucuların şahına seslenmek, seslenirken kendime, içine doğduğum çağa ve kültüre uzaktan bakmak, içimi dökmek, taşanları toplamak, topladıklarımı taşırmak, günü gelip merakla okuyacağın bir yaşam öyküsü bırakmak en büyük mirasım olsun diye, sesleniyorum sana...
Çocukluğumun hatırı sayılır günlerinin geçtiği köyde kadına "kadın" denmezdi, ayıptı...
Anne olan kadına da "anne" denmezdi. "Annesi, anacığı" falan... -ı-ııhh zinhar ağzı dili bağlanır adamın ne diyorsun? "Çocuğum, evladım, yavrum" gibi sakıncalı kelimeler analıkta uzatmalara gidip emekliye ayrılmaya yakın, çağayı çocuğu everme günlerinde söylenebilirdi. Çünkü öyle... Ayıp...
"Hayat seçimlerden ibaret..." Adam sen de boş laf! Hayat hepi topu seçmeden içine doğduklarının, kendini içinde buluverdiklerinin topuna uyumlanmaktan ibaret olabilir.
Kaçını seçtin ömür sayfalarının? Aileni, coğrafyanı, kültürünü, fiziğini, huyunu suyunu, tabiatını, ne menem illetse fıtratını seçtin mi sahiden?
Koşulsuz sevildiğim sıcak ana kucağından ayrılıp, ellere karıştığımda, dünyanın geri kalanının sevgi kırıntısına bile muhtaç olduğunu görüp şaşırdım, bir yaşıma daha girdim.
"Yakınlarımı nasıl seveceğimi hiçbir zaman bilemedim. Bence özellikle yakınlarını sevmek, yabancıları sevmekten daha zordur..." Dostoyevski.
Senin Allah'ına kurban dayı, ağzın bal yesin. Yesin de bunlar bize pek gelmez, biz doğuştan şerbetliyiz.
Tarih 30 Ocak 2023... Yılın son gününde bana, "Anne allaah aşkına yaa! İttiyaacım var diyorum yaa" dedin. Babanla konuşmalarımızdan kaptığın bölümlerin, hep babandan para istediğim konulara denk gelmesi dikkatimden kaçmasa da bugün üzerinde durmayacağım şekerim.
Neyse sanırım seninle ilk büyük kavgamızdı. Seninse boyundan büyük laflarının en büyüğü...
Ne garip... Hayatta en istikrarlı olduğum konu istikrarsızlık olduğu halde, ucu yanık mektuplarımla kızıma 37 yaşımdan seslenme konusunda müthiş bir istek ve iştiyak var içimde.
Tarihin arka odasından tek bir okuyucuya, ama okuyucuların şahına seslenmek, seslenirken kendime, içine doğduğum çağa ve kültüre uzaktan bakmak, içimi dökmek, taşanları toplamak, topladıklarımı taşırmak, günü gelip merakla okuyacağın bir yaşam öyküsü bırakmak en büyük mirasım olsun diye, kutup soğuğunda bir şehir parkından sesleniyorum sana.
2024'ün kelimesi "kabule geçmek" olsun olur mu? Neyi kabul edeceğimi bilmesem de kabule geçeyim. Şahit olduklarımı, vakıf olduklarımı, nihayetinde de razı olduklarımı, olmak zorunda olduklarımı kabule geçeyim.
Çocukken bir dini sohbette acının tanımı yapılmıştı da gitmedi aklımdan. Bedeninize geçmiş dikenli bir gül ağacının, bedeninizi yırta yırta çekilip çıkarılması gibi denilmişti.
Yirmilerime kadar kafam önde, omuzlarım yerde yürürdüm. Olmuşu bitmişi, olmamışı bitmemişi, her nasılsa yeri doldurulmuşu, her nedense yerine koyulamamışı sırtlanıp yollar yürürdüm. Sonrası hayat telaşıyla yürümeyi unutarak ve daha çok koşarak geçti.
Buzlu bir camın arkasından bakarken de yürünürmüş, boş gözlerle de gidilecek adres bulunurmuş...
Birkaç gün evdeyim... Çünkü vücut bütünlüğüm yok. Zaten kendisini artık tanıyamıyorum ya da zaten hiç tanımamışım.
35 yıl vücudumun kenar mahallesinde hayatını kaçak göçek yollarla idame ettiren bir kese, sonunda 2b den yararlanıp imar izni almak istedi ve kendi içinde inşaata başladı.
Seni hiç sevmedim 2023... Babanı da (2022) sevmezdim. Lakin hakkını teslim edeyim, yaşadığım yıllar arasında en gerçeğiydin.
Alnımın ortasına dövmeni yaptırsam abartmış sayılmam.
İstirham ediyorum beni kategorize etmeyiniz güzel kardeşim... Yoksa ben, Yaşar Usta! Çeker vururum seni! Vururum ve dönüp arkama bakmam bile...
Böyle bir şey yaşatıyor insana işte kültür melezi olmak. Bir yanın naif, ürkek; bir yanın haşin, isyankâr... Bir yanın yağmur boran, bir yanın bahar bahçe...