Galileo’nun hayatını ayrıca incelemiştim.
Okudukça tanımış, tanıdıkça sevmiş, sevdikçe fiziği anlamıştım.
SEVMEK GÜNAHSA EĞER, GÜNAHIN BENİM OLSUN
Sevgilerin samimi, aşkların tertemiz, hatıraların unutulmaz, emeğin değerli olduğu dönemi yaşayan son nesil olduk gençliğe ilk adımlarını bizim gibi 90’ların ortasında atanlar.
Pamuk tarlaları, çırçır fabrikaları, pamuk haralları, Asi nehrinin asaleti, Afrin nehrinin deli akışı. Yazın kavurucu sıcağı, sonbahar sabahlarındaki keskin ayazı, tandır ekmeği, biberli ekmeği, oruğu (Hatay usulü içli köfte), kaytaz böreği, tuzlu yoğurdu, sarmaiçisi (Hatay usulü kısır), hambelesi, imşebbeki (Halka tatlısı), MZ marka Alman motosikletleri, üç gün üç gece süren düğünleri, düğünlerdeki halebi, şamta, şerciyye, gelin halayları, halay başının Aziz Tok’tan söylediği uzun havalar, düğün günü yenen döğme yemeği, düğün sonunda toplanan şabaş (gelin ve damada verilmek üzere toplanan, bir masa başında bir kişinin tüm düğün sakinlerine ilan ettiği, şeref ve itibar göstergesi paralar), Buğday başaklarının rüzgarda çıkardığı ses ve çocukluğum...
Yaşar Kemal bizim oraları görse bir romanda Amik ovasına yazardı.
Somut tabirle, Heisenberg ‘e göre bir parçacağın hızını bulmaya çalışırsanız yerini bulamazsınız, yerini bulmaya çalışırsanız hızını bulamazsınız.
Elbette bugünkü yazımda fizik yasalarını anlatmayacağım. Fakat belirsizliğin civa kadar yoğun olduğu son yıllarda aynı zamanda bir fizikçi olarak, Heisenberg ‘i anarak yazıma devam etmek istedim.