Geçen hafta cumartesi günü CHP’nin 100. Kuruluş Yıl Dönümü nedeniyle Ekrem İmamoğlu’nun konuşma yapacağı bir panele davetliydim. Davet eden İmamoğlu’nun basın danışmanıydı. Gittim ve İmamoğlu’nun bana göre iyi hazırlanmış, hayli nitelikli olan konuşmasını dinledim. O sırada aklımdaki tek düşünce şuydu:
CHP Kurultayı'nda büyük sürprizler olabilir.
Bu seslenişimin muhatabı yalnızca hükümet değil.
Ölüm sessizliğine gömülen, birbirlerini ısıran muhalefete ve muhalif belediye başkanlarına aynı zamanda.
Kandil metaforunun anlamını ilk cümleden itibaren anlayacaksınız. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu dün akşam tv100 ekranında Özgür İfade programında Şaban Sevinç’in Atatürkçülükle ile ilgili bir iddiasına cevap vermek için bağlanıp TSK’ya iftira attı. Olayın gelişimi şöyle:Şaban Sevinç, bir CHP’li milletvekilinin kendisine “Başımıza ne geldiyse Atatürkçülerden ve ulusalcılardan geldi” dediğini söyleyince ısrar ettim “Kimdi o vekil?” diye. Sevinç de Sezgin Tanrıkulu olduğunu açıkladı.Bu konuşma üzerine o sırada Diyarbakır’da olan Sezgin Tanrıkulu telefonla bağlandı. Meğer, Şaban Sevinç, eski Türk Tabipleri Birliği Şebnem Korur Fincancı’nın PKK’nın TSK’ya attığı “Kimyasal silah” iftirasını Meclis gündemine soru önergesi ile sokan Sezgin Tanrıkulu’nu serzenişte bulunmak için aramış ve bu konuşma esnasında söylenmiş bu “Başımıza ne geldiyse Atatürkçülerden ve ulusalcılardan geldi” lafları.
Yayın devam ederken Sezgin Tanrıkulu telefonla bağlandı ve sonra iftiralarını peş peşe sıralayıp Türk Silahlı Kuvvetleri’ni(TSK) pek çok uydurma yalanla suçladı.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in şöyle de bir özelliği var. Her kelimesi, cümlesi olan bitene ayna tutuyor.
Kendi söylemeyeceklerini, yapamayacaklarını da partisinden güvendiği isimlere taşere ediyor.
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Teknofest buluşmasında gençlere hitaben yaptığı konuşmasında ortaya çıktı ki DEVLET bu provokatörün amacını anlamakla kalmamış, 12’den isabet ettirerek yaptığının adını da koymuştu.
Şöyle dedi Erdoğan:
Aslında başlığı “Türkiye’deki İskoçya sevgisi” diye de değiştirebiliriz.
Sebebi, İskoçların tarihsel köklerine ve günümüze dek sürdürdükleri bağımsızlık mücadelelerine dair sahip olduğumuz bilgi değil. Kökeni Mel Gibson ile Sophie Marceau’nun başrolünde oynadığı BRAVEHEART filmine dayalıdır aslında. Film, çocukken ailesini İskoçya uğruna kaybeden William Wallace'ın, karısı da İngiliz birlikleri tarafından öldürüldüğü zaman intikam arayışına girmesi ve bu mücadelesinin kısa zamanda ülkesinin özgürlüğü için amansız bir savaşa dönüşmesini anlatır. Türkiye insanı “Cesur Yürek” ile aralarında yakınlık kurar.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bakan olma sürecinde yaşanan o çarpıcı bilgiyi öğrendiğimde aklımdan geçen “İşi hakikaten çok zor” düşüncesi oldu. Dolayısıyla da başlıktaki o sual gerekli hale geldi.
Sorunun cevabını ve Şimşek’in Bakan oluş sürecinde yaşananları bilmek ileride neler olabileceğinin de işaretlerini veriyor bize.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Macaristan ziyareti dönüşünde bir gazetecinin başıboş sokak köpeklerinin yarattığı terörle ilgili sorusunu cevaplarken, belediyelerin bu konuda üzerine düşen görevi yapması ve sokak köpeklerini barınaklarda toplaması gerektiğini belirterek "Başıboş, sahipsiz köpeklerle mücadele konusunda YASAL DÜZENLEME MEVCUT” dedi.
Hayır, Sayın Cumhurbaşkanım, mevcut yasa başıboş sokak köpekleriyle mücadeleyi öngörmüyor, tam tersine sokak köpeklerini ödüllendiriyor. Yasa, “Başıboş sokak köpeklerinin yeri BARINAKLARDIR” demiyor, tam tersine SOKAKLARDIR diyor.
Önceki akşam Deva Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu gerçeği tv100 ekranlarında açıkladı.
Yeneroğlu, Başak Şengül’ün sunduğu Doğru Yorum programında sorularımızı yanıtlıyordu. Eski Devlet Bakanı ve CHP milletvekili Mehmet Sevigen ile aralarında sert bir tartışma geçti. Konu Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın açıklaması ve Mustafa Yeneroğlu’nun sözleriydi.
Ankara’nın Çankaya ile birlikte en büyük ilçesi olan Keçiören’in tam 19 yıldır belediye başkanlığını yürüten Turgut Altınok, geçtiğimiz günlerde tv100’deki Taksim Meydanı programında, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için yöneltilen soruya “Ben hazırım” diye cevap verdi.
Turgut Altınok'la bundan 1,5 ay evvel konuştum. Aslında o beni aradı. Geçen dönem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri ilgili bir yazıma teşekkür mahiyetindeydi. O yazımda ABB için Mehmet Özhaseki’nin adaylığının yanlış bir tercih olduğunu belirtmiş, “Turgut Altınok aday gösterilseydi belki de AK Parti Ankara’yı kaybetmezdi” demiştim. Turgut Bey aradığında kalabalık bir ortamdaydım ve uzaklaşabilme imkânım yoktu. Bu yüzden kısa bir görüşme oldu ama sonraki hafta kendisiyle epey uzun süre konuştum. O vakit bana söylemişti Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanlığı için HAZIR olduğunu. Tabii ki “Her şey Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirine bağlı” şerhiyle birlikte.
Zoom Pandemi’den sonra yeniden moda oldu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açığa çıkan gizli zoom toplantısının ardından, şu aralar FETÖ’nün Mollalar Heyeti Üyesi ve sosyal medya imamı Osman Şimşek’in FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile yaptığı ZOOM TOPLANTISI konuşuluyor.
Üstelik sahte hesapla beni şikâyet etti, Sayın Savcımız dava açtı, mahkeme de kabul etti iyi mi?
Türkiye’deki yargı mekanizmasında bazen öyle tuhaf olaylar yaşıyoruz ki hakikaten bazen “Savcı ve hâkimlerimiz acaba paralel evrende mi yaşıyorlar acaba” diye insan sormadan edemiyor.
Hiç ummadığım şekilde Onursal Adıgüzel ile Özgür Özel’i o ünlü zoom toplantısında görünce ben “Tamam, İmamoğlu bu işe ciddi asılıyor” dedim. Oradaki dinozorları saymıyorum, İmamoğlu onları şimdilik kullanışlı ve meşruiyet sağlayıcı bir basamak olarak değerlendiriyor. Vakti geldiğinde hepsine “nazikçe” yol verecek. Zamanında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’deki Atatürkçü ekibe yaptığı gibi.
Onursal Adıgüzel’in işin sosyal medya ve tanıtım tarafındaki dijital yetkinliğini dikkate alırsak, daha doğrusu nasıl 40 bin kişilik bir trol ordusunu yönettiğini hatırlarsak bu birlikteliğin önemini daha çok kavrarız.
“Ne bu şimdi?” diyeceksiniz değil mi?
Merak etmeyin, çok net bir açıklaması var. Bizzat Zafer Partisi Genel Başkanı sıfatıyla, kurulduğu günden beri sığınmacılar üzerinden kışkırtıcılık yapan Ümit Özdağ’ın bana söylediklerinden yola çıkılarak atılmış bir başlık bu.