Sadece sesini değil, sözlerini, yazdıklarını, fikirlerini…
Yıldız Tilbe müzik dünyasındaki varoluşuyla değil, fikirleriyle, yaşam biçimiyle ve yaptıklarıyla da rol model olan bir sanatçı. Aykırılıklarını, sivriliklerini, çılgınlıklarını milyonlara sevdiren, bazen sesi çok çıkanların, çoğunluk bile olsalar karşılarına dikilmeyi, baskılara rağmen gür ve cesur bir sesle haykırmayı bilendir o.
Önceki gün bir “Köpekçi manifesto” yayınlayarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı sosyal medya hesabından “AYAKLANMA ÇIKACAK, SEBEBİ DE SEN OLURSUN” diye tehdit etti:
“Öldürtmeyeceğiz! Biliyorsunuz değil mi? Dünya tarihinde görülmemiş ayaklanmaya sebep olmayın @RTerdogan”
MASAK’ın tüm bakanlıklara gönderdiği raporun detayları dün yansıdı medyaya. Yeni Şafak gazetesinden Aybike Eroğlu’nun haberinden öğrendiğimize göre, mama sektöründeki finansal hacim 460 milyar lirayı buluyor. Sektörde 7 binden fazla kişi ve 1500’den fazla firma var. Hayvanseverlik adı altında kurulan STK’lar, mama üreten bazı firmalar, mama ve hayvan satan petshoplar ile bazı veterinerlik ofisleri. Bunların arasında ünlü simalar ve eşleri de yer alıyor.
Bunu yazmıştım, MASAK raporu da beni doğruluyor. Rapora göre veterinerlik şirketlerinin çalışanları üzerinden kurulan “hayvansever dernek” ve “mama kumbaraları” na gelen bağışlar, sokak hayvanlarına değil yine bu şirketlere akıyor.
Sekiz yıl önce sıradan bir 15 Temmuz gününün ortasındaydık o gün.
Gün geceye evrilmemişti henüz.
Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama gerçek.
Önce şu uygulamayı açıkladı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek:
Beni hedefe koyup aba altından sopa göstermesine rağmen, anlayışlı davranmak ve mağduriyetini göz önünde bulundurarak rencide etmemek üzerine kuruluydu geçen günkü yazım. Arkasındaki ekibin, FETÖ yöntemleriyle çirkin bir üslup kullandığını, itibar suikastları yaptığını belirterek, yazılanlardan Ayşe Ateş’i muaf tutmaya çalıştım. Gölge metin yazarı tabirini de bu yüzden kullandım.
Meğer yanılmışım.
Çok acayip şeyler oluyor.
Şimdiye kadar, yaklaşık 2014 yılından bu yana FETÖ ile ilgili yazılarımın yüzde 80’inde en kapsamlı, içeriden, hedef odaklı bilgileri bana aktaran, darbe olduktan sonra meşhur olan yazılarımın haber kaynağı ÜMİT AKDEMİR’den dün, içinde olağanüstü gelişmelere dair bilgiler veren çarpıcı bir mektup aldım.
Ayşe hanım, öncelikle tekrar bu elim kaybınız nedeniyle size başsağlığı dilerim. Özellikle geride kalan ve asıl mağdur olan iki evladınız için hakikaten çok üzgünüm.
Bu mektubun muhatabı olarak metin yazarınızı da ekledim istemeyerek. Sebebini siz de biliyorsunuz.
Onlara zamanında “Bilkentliler” de deniyordu.
Potansiyeli olan, zeki gençlerin arasından seçilmişlerdi ve Bilkent Üniversitesi’nin teknolojik altyapısı sağlam fakültelerinde eğitim alıyorlardı.
O soruyla kan beynime sıçradı.
Sanki normal bir şeymiş gibi çıktı ağzından:
Sinan Ateş cinayeti ile ilgili duruşmaları Salı gününden beri izliyorum.
Geçtiğimiz ay yayınladığım yazımda da ifade ettiğim üzere bu cinayetle ilgili iddialara hep mesafeli durdum.
Türkiye üzerinde çok tehlikeli bir oyun kurgulandı, senaryosu yazıldı, yönetmenleri bulundu ve sahnelenmesine başlandı bile.
Hiç saklamıyorlar zaten.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gazeteci kontenjanında Nagehan Alçı’dan boşalan koltuğu dolduran Nevşin Mengü olsaydı, bunu “Girdisi çıktısı 13 yıl sürdü” diye açıklardı muhtemelen.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün Türk Bayrağını da etiketleyerek “Başardık” diye açıklayınca heyecanlandık “Neyi başardık?” diye.
Şato bu.
Mesele Türkiye, Cumhurbaşkanlığı makamı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Bu yüzden dikkatle okunmasında fayda var.