Çok acayip şeyler oluyor.
Şimdiye kadar, yaklaşık 2014 yılından bu yana FETÖ ile ilgili yazılarımın yüzde 80’inde en kapsamlı, içeriden, hedef odaklı bilgileri bana aktaran, darbe olduktan sonra meşhur olan yazılarımın haber kaynağı ÜMİT AKDEMİR’den dün, içinde olağanüstü gelişmelere dair bilgiler veren çarpıcı bir mektup aldım.
Ayşe hanım, öncelikle tekrar bu elim kaybınız nedeniyle size başsağlığı dilerim. Özellikle geride kalan ve asıl mağdur olan iki evladınız için hakikaten çok üzgünüm.
Bu mektubun muhatabı olarak metin yazarınızı da ekledim istemeyerek. Sebebini siz de biliyorsunuz.
Onlara zamanında “Bilkentliler” de deniyordu.
Potansiyeli olan, zeki gençlerin arasından seçilmişlerdi ve Bilkent Üniversitesi’nin teknolojik altyapısı sağlam fakültelerinde eğitim alıyorlardı.
O soruyla kan beynime sıçradı.
Sanki normal bir şeymiş gibi çıktı ağzından:
Sinan Ateş cinayeti ile ilgili duruşmaları Salı gününden beri izliyorum.
Geçtiğimiz ay yayınladığım yazımda da ifade ettiğim üzere bu cinayetle ilgili iddialara hep mesafeli durdum.
Türkiye üzerinde çok tehlikeli bir oyun kurgulandı, senaryosu yazıldı, yönetmenleri bulundu ve sahnelenmesine başlandı bile.
Hiç saklamıyorlar zaten.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gazeteci kontenjanında Nagehan Alçı’dan boşalan koltuğu dolduran Nevşin Mengü olsaydı, bunu “Girdisi çıktısı 13 yıl sürdü” diye açıklardı muhtemelen.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün Türk Bayrağını da etiketleyerek “Başardık” diye açıklayınca heyecanlandık “Neyi başardık?” diye.
Şato bu.
Mesele Türkiye, Cumhurbaşkanlığı makamı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Bu yüzden dikkatle okunmasında fayda var.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iade-i ziyaretinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile neler konuşulduğu basına yansıdı malum. CHP tarafı, gündeme getirilecek konular arasında, asgari ücret, en az emekli maaşı, yaş çay-bağday alım fiyatları gibi meselelerin yanısıra atanamayan öğretmenler ile özel okul öğretmenlerinin özlük hakları olduğunu da duyurdu.
Atanamayan öğretmenlerin neden “atanamadığı” nı geçtiğimiz haftalarda yazmıştım.
Son bir aydır, FETÖ elebaşının yeğeni Ebu Seleme Gülen’in çektiği video ile hop oturup hop kalkıyoruz.
Ebu Seleme’nin, FETÖ’nün Mustafa Özcan, Sait Kaya, Adil Öksüz, Cevdet Türkyolu gibi kodamanlarını işaret ederek “Hocaefendinin yanına gelip onu darbeye ikna ettiniz, hepiniz oradaydınız” demesiyle pek çok kişi nedense “Gördünüz mü darbeyi itiraf ettiler, itiraf ettiler işte” diye çok sevindi.
Bakırköy eski Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu ile 15 Temmuz darbe gecesini konuşmuştuk. Önceki gün bu sohbeti olduğu gibi, meslek ilkeleri gereğince hiç yorum yapmadan yayınladım.
Sebebini hatırlatayım.
O fotoğraf, o sahne gözümüzün önünden gitmiyor.
15 Temmuz gecesi, asker üniforması giymiş FETÖ’cüler tanklarla, uçaklarla darbe yapmaya kalkışmışlar, sokaklarda, köprülerde ve meydanlarda halkın üzerine kurşun yağdırıp Meclis ve Polis Özel Harekât Merkezi’ni bombalarken, Ankara’dan Atatürk Havalimanı’na inen uçağından sakin sakin çıkan ve yine aynı sükunetle tankların yanından geçerek giden Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı.
CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, adeta PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın talimatını yerine getirircesine, bu terör örgütünün siyasal uzantısı HDP-DEM çizgisini “demokrasi” ambalajıyla bir güzel paketleyerek “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı devirme” hediyesi olarak CHP tabanına yutturdu.
PKK elebaşı ne demişti:
Özgür Özel ile başlayan dönemi destekleyen bir CHP’li tanıdığım söyledi bu sözü.
“Kılıçdaroğlu her konuşmasında CHP’yi zehirliyor. Sadece CHP’yi değil, toplumu da zehirliyor.”