TBMM 28. Dönem İkinci Yasama Yılı 1 Ekim itibariyle açıldı. Siyasi partilerin haftalık olağan grup toplantıları başladı. Artık siyasi gündemi, meydanı boş bulan etki ajanları ve internet medyasını kirleten trol örgütleri değil siyasi parti liderlerinin konuşmaları belirleyecek.
Demokrasinin gereği olarak seçimler yapılır, halkın iradesi sonucu iktidar ve muhalefet belirlenir. 2023 genel seçimlerini geride bıraktık. Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM 28. Dönem İkinci Yasama Yılı açılış konuşmasını yapmak için TBMM Genel Kurulu’na geldiğinde muhalefet sıraları her zamanki gibi yine ayağa kalkmadı.
Gazeteciler, Trabzon’a gelen Arap turistlere Trabzon’u tercih etmelerinin nedenini soruyor. Arap turistler, Trabzon güler yüzlü, yardımsever insanların yaşadığı, doğası güzel ve güvenli bir şehir cevabını veriyor.
Trabzon gerçekten doğa harikası bir yerdir. Terör, hırsızlık, kapkaç, taciz olaylarının yaşanmadığı güvenli bir şehirdir. Hatta bir Arap turist şöyle diyor; “Trabzon’da gece boyunca geziyoruz kendimizi hiçbir şekilde tehlikede hissetmiyoruz.”
Türkiye yerel seçimlere hazırlanıyor. Muhalefet seçim gündeminden uzak kendi iç hesaplaşmalarına kilitlenmiş durumda. Her gün öncekinden daha vahim yeni iddialar, ifşalar gün yüzüne çıkıyor. Muhalif seçmen, büyük hayal kırıklığı yaşıyor, umudunu kaybetti, iyi ki bunlar seçimi kazanmamış der hale geldi. Artık oy verdikleri muhalefetten bahsetmek dahi istemiyorlar.
Millet İttifakı başından bu yana iktidarı hedefleyen ve ülkeyi yönetme niyeti taşıyan bir siyasi birlik değil. İçinde millet olmayan, kadrolaşma, siyasî ve ekonomik çıkarlarını korumak adına organize edilen yapıdan ibaretti. Seçim süresince bunu çoğu kez anlatmaya çalıştım. Kimileri "Haksızlık ediyorsunuz" demişti. Geldiğimiz noktada gerçekler herkes tarafından net şekilde görüldü.
41 yıl önce yürürlüğe giren ve “darbe” ürünü olarak değerlendirilen 1982 Anayasası’nın bugüne kadar birçok defa değiştirilmesine rağmen üzerine yapılan tartışmalar hiç bitmiyor. Her seçim döneminde Türkiye'nin daha özgürlükçü, daha demokratik, sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğunu belirten, mevcut anayasayı değiştirme önerileri sunan siyasi parti temsilcilerini görüyoruz.
2023 genel seçimleri sürecinde 6’lı masa bileşeni DEVA Partisi’nin Genel Başkanı Ali Babacan, "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" ifadesinin yer aldığı 66. maddenin revize edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Öncesinde ülkede "uygun iklim" olduğunda Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerinde de tartışılabileceğini savunmuştu. Sonrasında aldığı tepkilerden dolayı geri adım atmak durumunda kalsa da seçim sonuçlarına bu çıkışın olumsuz etkisi yansıdı.
20. yüzyıldan itibaren Avrupa’da sanayinin hızla yayılmasıyla birlikte ucuz ve bol hammaddeye sahip olabilmek adına ortaya çıkan rekabet ortamı, sömürgeciliğe zemin hazırlamıştır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, önemli suyollarının geçiş güzergâhında yer aldığı ve petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının varlığı nedeniyle güçlü devletlerin sömürge edinme yarışında siyasi ve askeri girişimlerin merkezi haline gelmiştir.
1. ve 2. Dünya Savaşı, İsrail’in kurulması, Büyük Orta Doğu Projesi, Körfez Savaşı, Afganistan ve Irak’ın işgali son olarak Arap Baharı bu girişimlere örnektir. 2009’dan sonra ABD, Japonya ve Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, artan enerji fiyatları ve bütçe açıklarının kapanmasında enerji kaynaklarının daha ucuz ve güvenli bir şekilde temin edilme gerekliliğini doğurdu.
Fındık, Türkiye’nin en değerli tarım ürünlerinden birisidir. Türkiye, fındık üretim miktarında, fındık dikim alanında ve fındık ihracatında dünyada ilk sırada yer alıyor. Dünya fındık üretimi ve ihracatının yaklaşık yüzde 70’ini gerçekleştiren Türkiye dünya fındık piyasasında lider ülke konumundadır.
Ayrıca dünyanın en lezzetli fındığı Doğu Karadeniz bölgemizde yetişmektedir. Ülkemizde yetişen dünyaca ünlü bu kaliteli fındık, marka değerini Karadeniz'in iklimine, doğasına ve çalışkan insanına borçludur.
Din, inançlı insanların en temel değerleri arasında yer alır ve aynı zamanda en büyük zaaflarından birisidir. Din, kaynağı vahye dayanan bireyin ve toplumun mutluluğunu, huzurunu amaçlayan kurallar bütünüdür. Din, insanın varoluşuyla birlikte gelen inanma ihtiyacına cevap veren ve hayata anlam katan ulvi bir yoldur. İslami kural ve kaidelerine göre din akıl eden insanların iyiye, güzele, doğruya ulaşabilmesi için köprü görevi görür.
Din, samimiyet üzerine inşa edilmiştir. Bu yüzden Allah Rasulü (s.a.s.) “Din nasihattir, samimiyettir” buyurmuş, ashab-ı kiram “kime karşı?” diye sorunca, “Allah’a, Kitabı’na, Rasulü’ne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara karşı” yanıtını vermiştir.
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001’de kurulan AK Parti iktidarı 22 yılını geride bıraktı. Altyapıdan imara, sağlıktan savunma sanayiine birçok alanda büyük hizmetlere imza atan AK Parti, eğitim konusunda beklenen gelişmeyi kaydedemedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Eğitim ve kültür konusunda niye nispeten geri kaldığımız hususunda hep hayıflanıyorum. Demek ki bir şeyleri eksik bırakmışız…” şeklinde ifadeler kullanarak eğitim konusundaki öz eleştirilerini zaman zaman dile getiriyor.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde yenilgiye uğrayan Kemal Kılıçdaroğlu ile "değişim" savaşı veren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, il il dolaşıyor. İBB Belediye Başkan adaylığı sürecinde dikkat çeken İstanbul dışı seyahatler seçildikten sonra aralıksız devam ediyor. İstanbul başkansız yönetiliyor desek abartmış olmayız.
Ekrem İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerinde AK Parti’nin hataları ve HDP dâhil muhalefetin tamamının oy desteğini alması üzerine İBB Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu. İBB’nin 25 yıl sonra el değiştirmesi Ekrem İmamoğlu’nun başarısı olarak lanse edildi, buna da en çok kendisi inandı ve güç sarhoşluğuna erken kapıldı.
Çocukluğum Trabzon’da geçti. Yazları mezraya çıkardık, orada küçük bir evimiz vardı. Evimizin az ilerisinde su ihtiyacımızı karşıladığımız bir kaynak suyu akardı. Bu kaynak suyundan pişen yemeklerin, demlenen çayın lezzetini başka bir yerde bulamıyorduk. Sonra ne mi oldu? Mezramızın bulunduğu alanlara yeni kocaman yollar yapıldı, kıymeti bilinmeyen o güzelim kaynak suları da kayboldu gitti.
Geçen yaz mezraya çıktım, kimsecikler kalmamış. Evler eskimiş, yollar ıssız, sular çekilmiş. Değdi mi? Su nerede hayat orada...
Türkiye ekonomik ve siyasi olarak zor bir süreçten geçiyor. Aslında sorun genel anlamda küresel. Savaşlar, zorunlu göç, pandemi, tedarik sıkıntısı, arz talep, piyasa fiyat dengesinin bozulması, büyüme belirsizliği derken dünya ekonomik dar boğaza girdi. Üzerine Türkiye 120 bin kilometrekarelik alana yayılan, 11 ilimizi, 14 milyon insanımızı doğrudan etkileyen büyük bir deprem felaketi yaşadı. Ardından seçim gündemi ve bugün önümüze koyulan acı reçete.
Türkiye tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen halihazırda büyüme kaydediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik olarak toparlanması zor değil. Gelir dağılım eşitsizliğine tekrar dikkat çekmek istiyorum. Üretilen değerden herkesin adil pay alması, nimet ve külfetin hakkaniyetli paylaşımı ve buna göre yeni bir vergi siteminin devreye girmesi önem arz ediyor.
Millet, 15 Temmuz 2016’da FETÖ terör örgütünün işgal ve istila girişimine karşı vatanına, devletine sahip çıkmak için canını ortaya koydu. O gece olayın ciddiyetine varınca “sabaha kalmaz hepiniz derdest edileceksiniz kaçarı yok; lakin Türkiye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demiştim. Bu bir milattı. Türkiye’yi içten içe kemiren yıllanmış FETÖ yapılanmasının arkasında ABD/NATO güçlerinin olduğu net bir şekilde anlaşıldı.
Cumhur İttifakı, 15 Temmuz 2016 gecesi, FETÖ terör örgütünün işgal ve istila girişimine karşı meydanlara inen millet tarafından kuruldu. Millete rağmen siyaset yapılmaz. NATO Zirvesi, İsveç’in NATO üyeliğinin onayı, söylem eylem karmaşası, seçim sonrası akaryakıta, mal ve hizmetlere eklenen yüksek vergiler, ÖTV, MTV, zam üstüne zamlar, iktidarın ısrarcı ekonomi politikaları sonrasında atılan adımlar milletin huzurunu kaçırmış durumda.
Okulların tatile girmesiyle aileler çocuklarının boş vakitlerini nasıl dolduracağını düşünüyor. Dijitalleşmenin hayatımızın her alanına temas ettiği, alışkanlıkların ve hobilerin değiştiği yeni bir kültür ve yeni bir yaşam biçimine doğru ilerliyoruz.
Teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan dijitalleşme eğitimden sağlığa, ulaşımdan sosyal yaşama kadar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Burada dijitalleşmenin avantajlarından yararlanıp dezavantajlarının oluşturduğu sorunlara karşı önlemler alma, yeni yasalar çıkarma zorunluluğu doğuyor.
Türkiye’de göç ve sığınmacı sorunu hem sosyo-ekonomik hem siyasi sonuçları açısından en çok tartışılan konuların başında yer alıyor.
Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte sahillerde, halka açık plajlarda, parklarda, millet bahçelerinde kendini gösteren sığınmacı yoğunluğu ve oluşturduğu rahatsızlık her geçen gün daha fazla hissediliyor.
Kurban Bayramı tatili nedeniyle insanlar tatil beldelerine akın etti. Yoğun trafik, yol kenarlarına bırakılan çöpler üzücü ve şaşırtıcı, bir o kadar da düşündürücü görüntüler oluşturdu.
Bununla ilgili, “Hani Türkiye’de ekonomi kötüydü, geçim sıkıntısı yaşanıyordu” şeklinde değerlendirmeler yapılıyor. Sadece bu yönüyle de değil, bakıldığında mekânlar, restoranlar, alışveriş merkezleri dolu. Gayrimenkul, araba almak için birbiriyle yarışan, sıraya giren bir kesimin varlığını tartışıyoruz. Yalan değil, gözle görülen bir gerçeklikten söz ediyoruz.