14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çok önemli olduğunu hep söylüyoruz. Hem ülkemizi hem de dünyanın gidişatını etkileyebilecek bir seçim. Belki bu konuyu abarttığımı düşünenler olacaktır, ama ben daha çok işin teknik kısmından bahsetmek istiyorum.
Biz ülke olarak 1961’den beri milletvekilliği seçimlerinden D’Hont sistemini kullanıyoruz. Ghent Üniversitesi medeni hukuk bölümünden akademisyen ve matematikçi Belçikalı Victor D'Hondt tarafından 1878 yılında tasarlanan D'Hondt sistemi, nispi temsil sistemine deniyor. D'Hondt, genellikle büyük siyasi partilerin yararına bir sistem olarak biliniyor.
Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin resmi olmayıp da fiili olarak il başkanlığını yapan Canan Kaftancıoğlu’nu yanlarında iki başka kadınla bir fotoğraf karesinde gördük. Kemal Kılıçdaroğlu tam da secde edilecek yere ayakkabısı ile basıyordu.
Bu fotoğraf bazıları için önemsiz olarak görüldü. Geçiştirmeye kalkıldı. Hatta bazı fıkıh alimleri (!) fetva bile verdiler, "Dini olarak mahsuru yok" diye. CHP, HDP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek ve Saadet Parti’sinin ortak Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da "mahsur" görmemiş olmalı ki eleştiri yapanları hedef alan cümleler kurdu.
Her seçim öncesi listelerin önemine vurgu yapılır. Ancak hiçbir seçimde şimdiki kadar önemli olmamıştır. Zira, bu seçim Türkiye için ‘’Yüzyılın Seçimi’’ niteliğinde bir seçim. Aslında, sadece Türkiye için değil, yakın coğrafyamız başta olmak üzere "dünyanın geleceğini etkileyebilecek bir seçim" desek abatmış olmayız.
Her parti için liste önemli. AK Parti için ‘’Oyumu Cumhurbaşkanına vereceğim ama partiye vermeyeceğim’’ söylentilerini ortadan kaldırmak ve Meclis'teki gücünü artırarak devam ettirmek adına önemli. 2011 seçimleri öncesinden beri sürekli operasyonlara maruz kalan MHP için ‘’yıkılmadan ayaktayım’’ demek adına önemli. İlk kez seçime girecek Yeniden Refah Partisi için ise iddiasını güçlendirmek için önemli. Büyük Birlik Partisi için de Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ilkelerinin devamı ve "Türkiye ve Türk Yüzyılı’’ idealini gerçekleştirmek için önemli.
Bilindiği üzere Muharrem İnce 24 Haziran 2018 seçimlerinde CHP’nin adayı idi. O seçimlerde de partisinden 8 puan üzerinde oy aldı. İYİ Parti’ye oy verip de Akşener’e oy vermeyerek İnce’ye oy verenler vardı. Hatta HDP’nin adayı terörist elebaşlarından Demirtaş’a oy vermeyip yine İnce’ye oy verenler vardı.
Kılıçdaroğlu ve ona destek verenler aday ilan edilince her şeyin bittiğini farz ettiler. Ancak, olay o kadar da basit değildi.
İYİ Parti için bazıları "merkez parti" tanımlaması yapmışlardı. Ben ise İYİ Parti için “belli bir ideolojisi olmayan parti” tanımlaması yapıyorum. Nitekim benim bu tanımlamamı Akşener de bir röportajında söylüyor: “Biz her kafadan bir ses çıkıyor diye tanımlanan bir siyasi yapıyız. Evet, demokrasi bu. Bilimsel bir kavram tartışılıyor, bize çok uygun melez siyaset. Dünya bunu tartışıyor şu anda. Ben bir kadın genel başkanım, reflekslerim farklı. İlim deniliyor da ben bilim diyorum, çünkü ilim demek Müslümanlığın bilimin içerisine konulması demektir. Cumhuriyet'in kurulduğu andan itibaren yapılan kavramlar üzerinden, Cumhuriyeti kuranlarla ona itiraz edenler arasında bir kavgadır. Bilim denilince pozitivizm anlaşılır. Ben bilim deyince hocam ilim diyecek. Sonuç itibarı ile biz her ikisini de bünyesinde barındıran bir siyasi parti olacağız. Dediğim şey hem demokrasi hem melez siyaset…”
Bir taraftan dindar görüntüsü sergilerken, diğer taraftan iman tazelemek için Anıtkabir’e gidiyor. Burada dindarlar Anıtkabir’e gidemez anlamı çıkmasın, kastettiğim iman ile ilgili bir hassasiyetiniz varsa onun adresi başka yerlerdir. Tevbe etmektir, dua etmektir… Onu kastediyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı netleştikten sonra birileri tarafından ‘’acaba mı’’ sorusu sorulmaya başlandı.
Muharrem İnce’nin partiyi kurduğu süreçte ciddi bir potansiyeli olduğunu ama zamanlama konusunda sorunları olduğunu da yaptığım yorumlara eklemiştim.
HÜDA PAR 2013 yılında kurulmuş bir parti dolayısıyla da birçok seçime girdi. En son 2018 seçimlerinde Türkiye genelinde binde 3 oy almış bir parti. Sofra’nın içerisinde yer alan DP’nin binde 1 bile oyunun olmadığı düşünülecek olursa oldukça önemli bir oran. Bir de Diyarbakır, Batman, Bingöl gibi yüzde 5 oyunun olduğu illerde etkisi daha büyük olacaktır.
Yeniden Refah Partisi’ne gelince, partinin lideri Fatih Erbakan ilk baştan beri Milli Görüş çizgisinden taviz vermeden devam eden bir isim.
Geçtiğimiz cuma günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce duyurmuş olduğu seçimin 14 Mayıs 2023’te yapılmasına ilişkin kararnameyi imzaladı. Ardından da kararname Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Erdoğan’ın konuşmasından sonra kararı CNN Türk’te değerlendirmiştim. Orada da oldukça etkilendiğimi söyledim. Zira daha önceleri de yazdım, anlattım. Oraları görmeden hatta ilk günlerde görmeden yıkımın boyutunu anlayamazsınız. Hele oradaki hikâyeler daha dokunaklı. Dün Kahramanmaraş ve Elbistan’da bugün Malatya’da idik. Orada karşılaştığımız AFAD gönüllüsü bir ablamız üç evladını depremde kaybetmiş, gönüllü olarak orada çalışıyor. Oradaki diğer depremzedelere ve çocuklara yardımcı oluyor. ‘’Acım diğer insanlara ve çocuklara yardımcı olarak hafifliyor’’ diyor.
Kılıçdaroğlu’nun aday olacağı yaklaşık bir buçuk yıldır belliydi. Son bir yıldır da kendini iyice göstermeye başladı ki ben bütçe görüşmeleri sırasında AK Parti sıralarından “Aday ol” çağrıları yapıldığında “Aday olmayacağımı nereden biliyorsunuz” sözünden itibaren oy alma potansiyeli açısından muhalefetin en güçlü iki isminden biri olduğunu, hatta en güçlü ismi olduğunu söylemiştim.
Diğer isim ise Ekrem İmamoğlu’ydu. Kılıçdaroğlu’nu neden güçlü isim olarak görüyordum? Birincisi kendi coğrafyası nedeniyle, Tuncelili olması nedeniyle HDP’lilerle daha iyi ilişkiler kuran, ikincisi Baykal dönemine göre de HDP ile CHP’yi yakınlaştıran bir genel başkan. Bu açıdan HDP’lilerin Kılıçdaroğlu’nu çok istediklerini ve bunu da zaman zaman deklare ettiklerini biliyoruz. Nitekim bu yaklaşım sebebiyle Mansur Yavaş, Meral Akşener gibi isimler gündemden ve denklemden çıktılar.
2018 seçimleri öncesinde de CHP ve İYİ Parti ittifak halinde idi.
O dönem CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kafasındaki isim AK Parti kurucularından ve AK Parti’de Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Abdullah Gül idi.
Depremin üçüncü günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Hatay’a gidip "Batsın böyle devlet yönetimi. Böyle bir devlet yönetimi olamaz" demek yerine, ‘’Ülke olarak çok ağır bir deprem yaşadık. Bu depremde 20 yıldır hükümette olan AK Parti iktidarının da suçu var. Ancak, bizim önceliğimiz enkazların kaldırılmasıdır. Bu çerçevede biz de elimizden gelen iş birliğini yapacağız, hep birlikte bu enkaz altından Can’larımızı kurtaracağız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı toprağa vereceğiz. Yasımızı tutacağız. Sonrasında da hem hükümetten hem de diğer ilgililerden hesap soracağız. Siyasetteki yarışımıza da nerede kalmışsak oradan devam edeceğiz’’ demiş olsa idi inanın hem partisinin oyunda ciddi bir yükseliş olurdu hem de cumhurbaşkanlığı adaylığında elini güçlendirirdi.
Nitekim Muharrem İnce deprem bölgelerinde daha fazla kalıp halkla yan yana olarak belli ölçüde öne çıktı.
Hiç unutulacak bir acı değil.
Hani derler ya ‘’Allah unutturacak acı vermesin.’’ Bizim daha önceki acımız 17 Ağustos 1999’daki Marmara Depremi idi. Toplamda 17 bin 480 vatandaşımızın hayatını kaybettiği deprem ciddi manada bizi sarsmıştı.
Asrın felaketi Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıktığı şehirleri, ilçeleri büyük oranda gezdim. Karınca kararınca kendimce bir şeyler yapma gayreti içerisinde oldum.
Orada gördüğüm, duyduğum öyle hadiseler var ki “Bu kadar da olmaz’’ dedirten cinsten.
Türk Milleti büyük bir millet.
Yaşadığımız ağır deprem sonrası içimizi burkan birçok olaya şahitlik ettik.
Deprem ve orman yangını gibi afetlerde en önemli olaylardan birisi de hiç şüphesiz afetzedelerin moral ve motivasyonunun yüksek olmasıdır.
Depremin ikinci günü yola çıktığımı daha önce de yazmıştım.