Günümüz dünyasında ise yapılan araştırmalar arttıkça görülmüş ki, çörekotunun içerdiği fitokimyasallar sayesinde kanserden diyabete, astımdan, kalp hastalıklarına kadar bir çok hastalıkta iyileştirici ve geliştirici etkisi bulunuyor. Peki çörekotunun diyette nasıl, ne kadar kullanalım? Hangi hastalıklarda ne gibi etkileri var?
İnsülin direnci ve diyabet ile mücadelesi: Yapılan son araştırmalara göre, çörektounun pankreastan salgılanan beta hücrelerin yenilenmesinde ve daha sağlıklı salgılanmasında etkili olduğu, bu özelliği ve içerdiği lif sayesinde insülin direnci ve diyabet hastalarının tedavisinde oldukça yararlı olduğu biliniyor. Aynı zamanda diyabetle beraber ortaya çıkan kas ağrıları, kabızlık/gaz/şişkinlik hazımsızlık gibi semptomların hafiflemesinde de kullanılıyor.
Günümüzde modern insana bakacak olduğumuzda ise çorba hem geleneklerimize uygun olmasıyla hem de pratik ve lezzetli olmasıyla bu dönemde de en çok tercih edilen besinler arasında yer alıyor. Peki hangi çorbaları içerek hem zayıflayabilir hem de sağlıklı olabiliriz?
Bu sorunun cevabı tabiki fonkisyonel çorbalar… Yani özünü ve tazeliğini kaybetmemiş besinlerin, bedene ve zihne fayda sağlayacak şekilde birleştirilmesi ve sürdürülebilir olarak tüketilmesiyle oluşan çorbalar.
Bu durumun bir çok nedeni olmakla birlikte en önemli nedenleri arasında; diyetin ilk başındaki gibi diyete karşı aynı motivasyonda uyumda olmamak, her gün aynı şeyleri yemek, çok düşük kalorili beslenmek, hareketsiz olmak, yetersiz su tüketmek gibi nedenler geliyor. Peki bu kiloları vermek için ne yapmalı?
Yediğiniz ekmek türünü bile sürekli değiştirin: Yapılan bir çalışmada her hafta ekmek türünü değiştirmenin bile (çavdar/buğday/yulaf vb.) metabolizmayı hızlandırdığı görülmüş. Yani sağlıklı da olsa tek tip beslenince metabolizmanız o besinlere karşı alışıyor ve artık tepki vermemeye başlıyor. Bu sebeple yediğiniz yemekleri, sebzeleri, meyveleri, ekmekleri yani öğünlerinizi sık sık değiştirin. Çeşitli beslenin. Her besinin kilo vermenize etkisi birbirinden farklı.
Yapılan araştırmalara göre, sağlıklı beslenen bir birey ile, sağlıksız ve düzensiz beslenen bireyler arasında dikkat dağınıklığı ve unutkanlık riski arasında oldukça büyük farklar var. Yaşa bağlı unutkanlık ve dikkatsizlik duymaya alıştığımız bir konu olsa da, son yıllarda yetişkinler ve gençlerde de sık sık görülmeye başlaması bu konu üzerine beni daha çok araştırma yapmaya itti. Ve araştırmalar sonucunda gördük ki, bu durumu önlemek ve geciktirmek mümkün...
Unutkanlığın erken gelişmesinde veya ilerlemesinde; vücuda şeker dengesizliği, tansiyon dengesizliği ve bağırsak sorunları yaşatacak bir yaşam tarzına sahip olmak ise büyük etken sahibi. Peki unutkanlığa karşı sağlıklı diyet nedir? Neleri tüketmeliyiz? Ve ne zaman?
Yapılan araştırmalara göre; günlük 50-100 tel saç kaybı normal kabul edilirken 100 ve üzeri saç dökülmesi ‘saç dökülmesi’ olarak adlandırılıyor. Bu durum da bir şeylerin tam olarak yolunda gitmediğinin, bazı hastalıkların veya beslenme yetersizliğinin habercisi olabilir. Amerika’da yapılan bir diğer araştırmaya göre ise her 5 kişiden biri 30 yaş ve öncesinde saç dökülmesi sorunu ile karşılaşıyor. Benim de son zamanlarda danışanlarımdan en çok duyduğum şey saç dökülmesi olunca, bu yazıda bu konuya yer vermek istedim…
Saç dökülmesinin en temel sebeplerinin başında beslenme yetersizliği yer alsa da hormon değişiklikleri, genetik bazı hastalıklar, kronik hastalıklar, mevsim değişiklikleri gibi nedenler de etkiliyor. Fakat nedeni ne olursa olsun diyeti bu duruma yönelik düzenlemek saç dökülmesini azaltıyor veya yeni saçların çıkmasına destek oluyor. Özellikle ilk başta yeterli protein almanın önemini vurgulayacak olursam; Demir, selenyum, Çinko, Omega-3 D vitamin, C vitamini, Biotin, Niasin ve Beta-karotenden zengin beslenmek saç dökülmesini önlemede veya azaltmadan oldukça etkili. Peki bu bileşenler en çok hangi besinlerde toplanıyor? En etkili bileşenler ve besinler hangileri? Bunlara ve nedenlerine bakalım..
Yumurtanın kolestrol miktarı yaklaşık 200-220 mg’dır. İçeriğindeki bu kolesterol de sadece sarısında bulunur. Günlük alınması gereken kolesterole katkı sağladığı için yıllarca kolesterolü yüksek olan kişilerin diyetin ya tamamen çıkarıldı ya da gün aşırı verilmeye devam etti. Yani kolesterolün tek suçlusu yumurtaymış gibi davranıldı. Fakat yıllar geçtikçe yumurta üzerinde yapılan araştırmalar arttıkça görüldü ki, yumurta kolesterolü yükseltiyor ama iyi huylu kolesterolü (HDL) yükseltiyor. 2021 yılında yayınlanan, Japon bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre; günde 1 tane yumurta tüketmek kalp hastalıkları ve kolesterol açısından bir risk oluşturmazken önemli olan noktanın diyetin geri kalan içeriği olduğunu gösteriyor. Yani bu ne demek? Kolesterol ve kalp hastalıklarının günah keçisi yumurta olamaz. Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta hayvansal yağ ve trans yağ tüketimini genel olarak sınırlandırmak. Diğer bir çok araştırmaya göre ise, günde 1 tane yumurta tüketmek HDL yani iyi huylu kolesterolün artmasını sağladığı için kalp hastalıklarından korumada etkili oluyor. Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, günde 1 yumurta tüketirken aynı zamanda diyetinizde tereyağı, kırmızı et, kuyruk yağı, trans yağ gibi zararlı yağları diyetinizde sınırlamak. Bunların yerine ise, zeytinyağı, omega-3 açısından zengin besinler, ceviz, fındık, badem, balık gibi sağlıklı yağlara diyette daha fazla yer vermek.
Sporcular için durum farklı
Bu sorunlardan bazılarını yaşayan bir kadın ve aynı zamanda bir diyetisyen olarak bu dönemde ve öncesinde neler yapabileceğimizi daha detaylı olarak paylaşmak istedim. Çünkü beslenmemizde yapacağımız ufak değişiklikler bile, sorunu kökten olarak çözmese de, daha rahat geçmesini sağlayabilir!
Beslenme süreci olarak regl dönemini 3’e ayırıyorum. Regl olmadan önce, dönem içerisinde ve regl olduktan sonra. Bu üç dönemde de yaşadığımız hormon değişiklikleri, vücut yapımızı ve ruh halimizi oldukça etkilediği için üç dönemi de ele alacağım.
Vücudumuzun sıvı ihtiyacını doğru kaynaklardan almak, gün içerisinde kaybettiğimiz sıvıyı yerine koymak; cilt sağlığı, bilişsel performans, yorgunluk, halsizlik, bağırsak vb. sağlığımız ile ilgili birçok noktada büyük önem taşıyor. İşte tüm bu noktalarda etkili olan favori içeceklerimizden biri maden suyu. Ancak gerçek anlamda fayda sağlamak için doğru maden suyu seçimi çok önemli.
Maden suyunu seçerken nelere dikkat etmeliyiz? 1- Soda ile maden suyu aynı şey değildir: Öncelikle madensuyunu seçerken dikkat etmemiz gereken birinci nokta soda olmamasıdır. Çünkü maden suyu ile soda aynı şey değildir. Soda, içme sularına karbondioksit ilave edilerek elde edilen asitli, yapay içecektir. Maden suyu ise, içeriğinde sodyum, potasyum gibi minerallere yer veren, jeolojik olarak koruma altında tutulan doğal mineralli yeraltı suyudur. Bu sebeple alırken ‘’doğal maden suyu’’, ‘’doğal mineralli su’’ olmasına dikkat etmek gerekir. 2- Sodyum miktarına dikkat: Maden suyunu seçerken dikkat etmemiz gereken en önemli nokta, seçtiğimiz maden suyunun sodyum miktarıdır. Günlük sodyum ihtiyacımız 2400 mg’dır. İçtiğimiz doğal madensularının içerdiği sodyum miktarları çıkarıldıkları bölgeye göre değiştiği için maden suyu seçerken sodyum miktarının 200-300 mg’ın altında olmasına dikkat etmeliyiz. Özellikle tansiyon hastasıysanız veya sürekli olarak ödem sorunu yaşıyorsanız fazla miktarda sodyum almak sizi olumsuz etkileyecektir. Yani ödem atmak isterken ödem tutmamalı, tansiyonunuzu dengelemek isterken tansiyon hastası olmamalısınız.
Özellikle diğer çaylara kıyasla daha farklı özellikleri olması sebebi ile rooibos çayı son zamanlarda çok daha fazla araştırılmaya ve tüketilmeye başlandı. Peki popüler olduğu kadar da etkili mi? Daha yakından bakalım. Diğer çaylardan farkı Rooibos çayı, kırmızı ve yeşil olmak üzere en temelde iki farklı çeşidinden oluşuyor. Kırmızı fermente olmuş hali, yeşil ise fermente olmamış halidir. Yeşil renkteki rooibos çayı antioksidan özellikleri bakımından daha yararlı olarak görülse de fermente olmuş rooibos çayı tat, renk ve koku açısından daha fazla tercih ediliyor. Rooibos çayını diğer çaylardan ayıran özellik ise içeriğinde kafein bulunmamasıdır. Bu da hipertansiyon, ritim bozukluğu, kalp problemleri olan kişiler için bu çayın çok daha rahatlıkla tüketilebilmesini sağlıyor. Birçok yeşil çayda siyah çay ile aynı miktarda kafein bulunması sebebiyle özellikle hipertansiyon hastalarında 2-3 fincandan fazlası sağlık problemlerine yol açabilecekken rooibos çayında bu tarz bir risk olmaması onu çok daha fazla tercih edilir kılıyor. Fakat her bitki çayında olduğu gibi rooibos çayını da tüketmeden önce doktora-diyetisyene danışmak ve tüketim miktarına dikkat etmek gerekiyor.
Rooibos çayının faydaları
Siyah pirinç, çok fazla besleyici değeri olan, Rengini içeriğinde bulunan antosiyaninlerden (siyanidin-3-glikozit) den alan tamamen doğal ve dünyada süper besin olarak adlandırılan bir pirinç türüdür. Antik çağlardan beri özellikle Çin’de “süper besleyici besin” olarak görülüyordu, herkesin ulaşması zor bir besindi ve imparatorluk ailesi harici tüketilmesi yasaktı. Bu sebeple adı yasak pirinç olarak yayıldı.
Beyaz pirinç ile siyah pirinç arasındaki fak
Dünyada ve Türkiye'de son dönemlerde çok popüler olan 'Aralıklı oruç' diyetinin genel mantığı uzun süre açlık ile (tercih edilen minimum 12-16 saat açlık) kişilerde zayıflamayı hedeflemektir. Bu sayede hem öğün sayısı azaldığı için hem de uzun süre açlık sağlandığı için ilk haftadan itibaren kilo kaybı başlar ve hedef kiloya ulaşmak kolaylaşır. Fakat şunu söylemeliyim ki, aralıklı oruç diyeti 1-2 hafta yapıp bırakacağınız bir diyetten ziyade, daha çok yaşam tarzı uygun olan kişilerin yapması gereken bir diyet modeli olmalıdır.
16/8 Yöntemi: En popüler yöntemlerden biri olmakla birlikte, gün içinde 16 saat aç kalmayı, 8 saat beslenmeyi içerir. Örneğin sabah 11.00’da beslenmeye başlayıp aksam 19.00’da tüm yeme işleminiz bittikten sonra ertesi gün 11.00’a kadar açlığı hedefliyoruz. Bu süre içerisinde kalorisiz içecekleri (çay, kahve, su) serbest bırakıyoruz. Fakat bu yöntemde en çok yanlış anlaşılan şey, kişilerin 11.00-19.00 arasında istediği yiyecekten, istediği kadar yiyebileceğini düşünmesi. Halbuki bu diyet yöntemi 8 saatlik beslenme sürecinde de dengeli ve sağlıklı beslenmeyi öneriyor ve bu şekilde etkili oluyor.
Mevsimin yavaş yavaş değişmesi ile birlikte son zamanlarda ‘’iştahım çok açıldı’’ veya ’sık sık bir şeyler yemeden duramıyorum’’ gibi şikayetler ile sıkça karşılaşmaya başlıyoruz. Bunun sebebi, mevsim geçişlerinde hem fizyolojik hem psikolojik olarak geçirdiğimiz değişimler, metabolizmamızda da farklılıklara yol açar. Bunalar ise metabolizmamızın yavaşlamasına, bağırsak problemlerine ve beraberinde iştah artmalarına sebep olabilir. Bu durumlarda iştahı baskılamak kilo yönetimi için büyük önem taşır.
Eğer herhangi bir hormonel probleminiz yoksa ve buna rağmen iştahınızı kontrol edemiyorsanız günlük beslenmenizi gözden geçirmekte fayda var.
Yapılan araştırmalar, aç karnına yapılan egzersiz ile tok karnına yapılan egzersizin yağ yakımı açısından kişisel hedeflere, egzersiz yoğunluğuna, süresine ve tiplerine göre değişken olabileceğini gösteriyor.
Okul çağındaki çocukların beslenmesi; aile, sosyal çevre, arkadaşlar başta olmak üzere bir çok faktörden etkilenmektedir. Uzun süredir ev yemekleri ile beslenen çocukların online eğitimden, yüz yüze eğitime geçilmesiyle birlikte günde en az 1-2 öğün dışardan yemek durumunda olması aileleri tedirgin etse de okuldayken doğru besinleri seçmek ve sağlıklı beslenmek mümkün!
Kahvaltı yapan çocuklar daha başarılı...
Migren; genellikle tetikleyiciler ile ilişkili olan ve dünyada en çok görülen baş ağrısı türü olarak bilinen nörolojik bir hastalıktır. Erkeklere oranla kadınlarda 3 kat daha fazla görülmekle birlikte, kadınlarda ataklar daha sık ve uzun seyretmektedir.
Yapılan çalışmalarda beslenme şekli, migren ataklarını en çok tetikleyen başlıca faktörler arasında yer almaktadır. Diyetin yanı sıra; stres, hormon değişiklikleri, uyku bozukluğu, koku-ışık gibi tetikleyiciler de bulunmaktadır.