Toplantı sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Lideri Vladimir Putin ortak açıklama yaptı. İki ülke Dışişleri Bakanları da varılan ortak mutabakatı ve uzlaşı noktalarını açıkladı.
DİKKATLİ İYİMSERLİK
Türkiye’nin Rusya’ya sert uyarıları ve Esad yönetimine karşı misli ile askeri karşılıklarına rağmen giderek artan Esad hücumlarında son iki günde beş evladımızı daha şehit verdik.
Saldırılar ağırlıklı olarak havadan gerçekleşti. Yani bizim en ciddi anlamda sıkıntı yaşadığımız alanda.
Özellikle Rusya açısından.
Aslında gerçek net; ne Rusya ne Amerika. Türkiye’nin kendinden başka güvenebileceği kimse olmadığı gerçeğini, bu günleri yaşayarak öğreniyoruz.
Şüphesiz büyük bir kızgınlık ve tepki var.
Hatırlayalım, neden İdlib’e gidilmişti? Bir uluslararası taahhüte güvenilmiş ve İdlib’e öyle gidilmişti.
Dün de en son heyelan haberi geldi. Neyse ki ucuz atlatıldı.
Ama endişelendiğim her kötü haber ülkede merhamet ve birlik ile ortak akıllarla çözümler yerine daha da kamplaşmayı ve düşmanlığı arttırıyor.
Her depremin ardından olduğu gibi yine medyada her yerde aynı sorular aynı konular var. Daha doğrusu aynı kayıkçı kavgaları.
Herkes birbirine saldırıyor. Sen suçlusun diye. Siyasi kamplaşmalar kavgalar, yok sen hatalısın, yok o hatalı derken bu depremde de asıl konuyu az daha atlıyorduk.
Alıcısı var diye sürekli pompalandı.
Yıl bitti, şimdi 2020’de olur mu spekülasyonu başladı. Aynı kabuslar geri döndü.
On yıldır gerçekleştirilen araştırma; Prof. Dr. Mustafa Aydın başkanlığında değerli akademisyen ve uzmanlar eşliğinde aylardır titiz bir çalışma ile oluşturuldu.
26 il merkezinde 18 yaş üzeri bin kişiyle yapılan araştırmada, ülkenin en önemli sorunları şöyle öne çıktı;
Şüphesiz; en azından şimdilik yatışan ABD-İran gerginliği sonrası konu yine gündeme oturacak gibi.
Peki; Ankara’nın tezlerinde hatta Rusya Lideri Vladimir Putin’e bile verilen özel devlet değerlendirmelerinde, bu mutabakatla ne kazanılıyor?
Önce ajanslara son düşen bir haberle başlayalım; ‘Libya’da Türkiye’nin Doğu Akdeniz merkezli güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması imzaladığı Ulusal Mutabakat Hükümeti, isyancı Hafter güçlerine karşı harekatın boyutunu genişletti. Başkent Trablus'un güneyinde bazı bölgelerde kontrolü yeniden sağladı. Bazılarında da püskürtme ve ilerleme kaydetti.’
Buradan pergelin diğer ucunu açalım ve kuzeydoğu ekseninde Ankara’ya dönelim. Yani zincirleme etkileşimin reaksiyonunun en azından yansımalarının hemen başladığını anlayalım.
Yapılsın, yapılmasın? Yapılırsa neden yapılsın ? Yapılmazsa neden yapılmasın? Şimdiden yüzlerce karşıt teori çarpışmaya başladı. Suçlamalar, iddialar kavgalar ortalık toz duman.
Bu konu, 2020 yılının en sıcak tartışma konularından biri olacak.
Malum; ülkemiz bölgesindeki muhtemel riskleri minimize etmek için her geçen gün yeni hamleler yapıyor.
Ulusal güvenlik merkezli bu adımlar atılırken, hem düşmanları hem de dost görünen düşmanları da boş durmuyor.
Dün ne oldu? Tabii ki beklenen oldu ve ABD Senatosu’nda Türkiye karşıtları, tarihlerinde görülmemiş bir organizasyon ve işbirliği ile 1915 sözde Ermeni Soykırım Tasarısını kabul etti.
Demokrat New Jersey Senatörü Bob Menendez ve Cumhuriyetçi Texas Senatörü Ted Cruz imzalı tasarı oylandı.
Açıkçası zirveden çok ikili ve çoklu görüşmeler daha etkili ve akılda kalan oldu.
Sonuç bildirgesi falan yayınlansa da, zirveye damgası vuran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Fransa Lideri Emmanuel Macron, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile yaptığı ve gelecek Şubat’ta da İstanbul’da tekrarlanacak dörtlü toplantı oldu. ABD ile temaslar da kritikti. Ayrıca başbaşa yaptığı kritik görüşmeler de oldu.
Neredeyse düzenli olarak Türkiye’ye yönelik kabul edilemez iftira ve söylemlerde bulunuyor.
Son olarak yine Suriye'nin kuzeyinde terör örgütü YPG/PKK hedeflerine karşı Barış Pınarı Harekatı düzenleyen Türkiye'yi hedef alan açıklamalarda bulundu.