Son dönemde başta Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere bazı eski AK Partili vekillerin ettiği sözler de bu tartışmayı beraberinde getirdi... Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın Ayasofya Cami’nin açılışında yaptığı açıklamardan tutun da, deniz kabukluları ile ilgili başlattığı tartışmaya, hatta Yargıtay binasının açılışında (Bu arada açılışta dua okumasını bu tartışmanın dışında tutuyorum çünkü bunun kadar doğal bir şey olamaz) söylediklerine kadar, ‘bu açıklamalar iktidara yarar mı yaramaz mı’ sorusuna neden oldu...
Böyle bir ortamda Diyanet İşleri ve başkanı hedefe oturtulmuşken, AK Parti’nin eski vekili Resul Tosun “Laiklik anayasadan çıkarılabilir” demez mi?...
Meral Akşener, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında Ekrem İmamoğlu’nu Fatih Sultan Mehmet’e benzetti… Dedi ki; "1453, Fatih Sultan Mehmet aynı senin gibi dedi ki; ‘Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u alırım. Bizans’a, Avrupa’ya rağmen, Haçlılara rağmen ya İstanbul’u alırım ya İstanbul beni alır. İki kararlı lider ve İstanbul alındı."
Bu öyle yabana atılacak cinsten bir açıklama değil… Neresinden bakarsanız bakın mesajlarla dolu…
Bu kez de yaşadığı rezalet bir anısıyla gündemde…
Ne diyor Özcan önce ona bakalım…
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ABD Başkanı Biden arasında kimsenin haberdar olmadığı gizli bir anlaşma yapıldığı, bu doğrultuda Türk askerinin Kabil’de kalacağı iddia edildi… ABD askerinin çekildiği yerde Türk askerinin ne işi vardı?..
Devletin ilgili birimleri böyle bir şey olmadığına dair kendini yırtsa da, gerikli diplomatik görüşmelerin sürdürüldüğü, bu doğrultuda alınmış bir karar olmadığı vurgulansa da kar etmedi…
Öncelikle yaşanan insani dramı yorumlamak için uzman olmaya gerek yok… Afganların daha insani bir yaşam için çaresizce tutundukları uçak tekerinden binlerce metre yükseklikten aşağıya düşmesi durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koymuyor mu? Bu nasıl bir çerisizliktir? Dünya tarihi böyle bir görüntüyle daha önce karşılaştı mı bilmiyorum ama insanın canını çok acıtan bir görüntü değil miydi? İnsanlar bir çok arama ve tarama sonrası uçaklara aranırken, Afganlar’ın uçak pistindeki koşturmalarına söyleyecek tek bir kelime bulamıyorum…
Afganistan’ın bu ve buna benzer dramlara yeniden sahne olacağı kesin…
Tamamıyla sınırlarımız bu surlarla, duvarlarla örülüyor… Herkes şunu da bilsin ki Türkiye yolgeçen hanı değildir. Sosyal medyada birilerinin abarttığı şekilde sınırlarımızdan düzensiz göç akını söz konusu değil. 2021 yılında şu an itibarıyla 253 bin 300 civarında düzensiz göçü engelledik. 85 kilometrelik duvar çalışması İran sınırımızda devam ediyor. 79 km boyunca kamera ve algılayıcı sistemler inşa edildi. Düzensiz göç hareketleri sürekli olarak kamera sistemleriyle izleniyor. Bunun yanında termal kameralarla gece geçişleri önlenirken İHA'lar vasıtasıyla sınırlarımız kontrol altında tutuluyor. Emniyet ve Jandarma tarafından sınır bölgelerimize ve düzensiz göç rotası olarak belirlenen bölgelere ilave ekipler sevk edilmiştir. Bütün bu tedbirleri düzensiz göçü engellemek için alıyoruz. Birileri de içeride maalesef bu işi kabartmak için yalanla beraber bu adımları atıyorlar”…
Demek ki Afganistan’dan olası bir düzensiz göç dalgası ülkemiz için bir sorun… Sorun olmasına sorun da konuyu çok farklı boyutlara taşıma hevesinde olanlar var…
Bu duruma ülke olarak hazırlıklı mıydık, değil miydik, yangınlara müdahale ve mücadele yeterli mi, değil mi, yangınlarda kullanılan helikopter mi uçuk kullanmak mı daha doğru, Türk Hava Kurumu’nun elinde uçak var mı yok mu, varsa bu uçaklar neden kullanılmıyor, yoksa neden yok, büyük devlet iddiası her platformda kullanılan Türkiye’nin yangın söndürme ile ilgili uçak filosu nasıl olmaz?...
Bu ve buna benzer sorular günlerdir tartışılıyor, tartışılmalı da…
Fonlanan isimlerin ve markaların bu duruma çok itiraz ettiklerine şahit olmadım…
Benim şaşkınlıkla izlediğim ise konunun tartışma biçimi ve kimlerin bu konuya itiraz edip etmediği…
BAYRAĞIMIZI İNDİREMEYECEKSİNİZ
VATANIMIZI PARÇALAYAMAYACAKSINIZ
Suruşturma sonucunda Kılıçdaroğlu hakkında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçundan 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası alması ve TCK 53 kapsamında da bazı haklardan mahrum bırakılması istendi. Başsavcılık, Kılıçdaroğlu’nun ‘Cumhurbaşkanı’na alenen hakaret suçunu işlediği’ gerekçesiyle ‘dokunulmazlığının kaldırılmasını’ talep eden fezlekeyi Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Bakanlık’tan TBMM’ye ulaşan fezleke Karma Komisyon’a sevk edildi.
İşte bu noktadan sonra başladı tartışmalar…
Hele iki isim var ki; özellikle onların söyledikleri bir başka tartışılıyor… Tartışmanın odak noktası ise ‘kimin tehdit’ dili kullandığı…
Tek bir yorum dahi yapmadan, hiçbir değerlendirmede bulunmadan her iki liderin yapmış oldukları açıklamaları aynen aktarıyorum…
Dikkat çekmek istediğim husus başka…
Günlerdir konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor…
Seçim zamanında mı yoksa erken mi olur?..
İttifaklarda değişiklik olur mu?..
Öğretim görevlisi Neşe Nur Akkaya ve kız arkadaşı Nişantaşı’nda bir parkta oturup sohbet ediyor… Onlar gibi arkadaşlarıyla oturan Eray Ç. isimli bir meczup, başörtüleri nedeniyle Akkaya ve kız arkadaşına, "Burada ne işiniz var, siz ve sizin gibileri istemiyoruz. Gidin başka yerlere, çok parkta oturmak istiyorsanız, Gaziosmanpaşa’ya gidip oturun” diyerek sözlü tacizde bulunuyor…
Bu yetmiyor, meczup önce elindekilerle kızlara vuruyor, yetmiyor art arda yumruklar atıyor…
AK Parti’den MHP’ye, CHP’den İYİ Parti’ye kadar siyasilerin ortaya koyduğu tavır da takdire şayandır…
Siyasi partilerin yaptığı açıklamaların arasında bir tanesi var ki, üzerinde düşünülmesi, konuşulması gereken bir konu olarak değerlendiriyorum…