Yiğit aynı yerden iki kere vurulmaz
5 metrekarelik ıssız bir odaya düşseniz yanınıza alacağınız tek şey ne olurdu? Benim bir bilgisayardı yanıma aldığım...
2008'de, anlaşma şartlarını ihlal etmesi sebebiyle bonservisimi yakmak pahasına hayatla sözleşmemi feshetmeye karar verip, küçücük bir odada inzivaya çekildiğimde yanıma aldım onu.
Her geçen gün büyüyen ve bir gün artık Google haritalardan aratınca bile görünebilen bedenim ruhumu ele geçirirken, zihnimi de bir şeylerin oyalaması gerekiyordu. Oyaladı da...
Eller Mersin'e ben tersine gitmeye doyamamışken ve sabah yedide uyuyup akşam altıda uyanırken, bilgisayardan öte can yoldaşı, hatta yemek masası oldu bana. Çok hoyrat kullandım, kıymet vermedim zamanında...
Enteresandır o zorlu günler geçince kendisine artık ihtiyaç kalmadığını düşünmüş olacak ki, kendi kendini imha etti, kurtaramadık.
Hayatımın Soğuk Savaş döneminin en yakın tanığı olduğundan, elim varmadı atmaya. Organ bağışı hayat kurtarır madem, açalım içini de sağlam parçalarını alalım bari dedik. İçinden vücut bütünlüğü bozulmamış halde çıkan tek şey makarna parçaları oldu.
Sessizce ve bozuntuya vermeden hızlıca geri kapatıp kişisel tarihimin kuytu köşelerine kaldırdık. Sene 2024 ve hayatımın ikinci yarısında yazılarımı keşfedip sponsor olan hayırsever bir iş adamı (eski eşim) tarafından alınmış yeni bilgisayar, diğerinin yanında duruyor şimdi.
Biri hoyrat kullanılmış, kıymeti bilinmemiş, potansiyeli ziyan olmuş, yorulup tükenmiş; diğeri, kırılmasın, yaralanmasın, günün sonunda yolda kalmasın diye naylonlara sarılmış, üzerine titrenmiş... Tıpkı hayatımın iki dönemi gibi...
Kader bu ne olur bilinmez elbet ama; bildiğim bir şey varsa o da şu: Yiğit aynı yerden iki kere vurulmaz...