Yok mu halden anlayan?
Günler olmuş elim klavyeye gitmeyeli. Gitmedi çünkü gidemedi işte, anlayın halden... Masum çocuklar yok yere can çekişirken gidemedi...Yemeğe bile gitmiyor insan olanın eli.
Analık da böyle bir şey... Halden anlamıyor... "Yorgunum evladım" diyorsun, anlamıyor. "İki dakika daha uyuyaydım be yavrum" diyorsun zinhar anlamıyor. "Eşek sıpası yine mi çikolata diyorsun... I-ııh hiç oralı değil. "Eeehh yeter başlarım senin babanın bıyığına..!" diyorsun; ki işte o ara bi sessizlik... Anladı mı acaba? Anlama yavrum anlama deyip göğsünde pışpışlayıp vicdan söndürüyorsun.
Neyse işte çocuk anlamıyor, biriken çamaşırlar anlamıyor, dibi gelmiş yoğurt tenceresi anlamıyor, her seferinde aynı yere çarpıp her nasılsa düşmeyen serçe parmağın anlamıyor. Sorumluluklar, ihtiyaçlar, gelecek kaygısı, geçmiş pişmanlığı AN-LA-MI-YOR hemşerim anlamıyor!
Siz anlar mısınız bilmem; lakin şu zamanda, şu kısrak gibi koşmalarla geçen ömürde bize en çok halden anlayanlar lazım. Plazada, hastanede, okulda, yerin bilmem kaç kat altında çalışana, borçluya, alacaklıya, sevdalıya, elini verip kolunu kaptırana, kan kusup kızılcık şerbeti içene, "kızılcık bizi kesmez seri köz getir karşşim" diyene, metrobüste ayakta kalana, yağmurda ıslanana, elmayı taneyle alana, alamayana, sınava çalışana, son geceye bırakana, eşek kadar adam olup ergen kalana, içindeki çocuğu büyütemeyene, fikir çilesi çekene, kendini arayana, kendinden kaçana, her seferinde yine kendine çarpana, "Gözümün önünde birbirlerini seviyorlar! ölüyorum anlasana!" diye feryad edene halden anlayanlar lazım.
Sormadan, yormadan, sevgiden boğmadan, kaşıkla verdiğini kürekle almayan insan lazım. Yoksa "neyleyeyim köşkü, neyleyim sarayı, içinde halden anlayan insan olmayınca" diye bağlayayım, olduysa olmuştur, olmadıysa da azıcık halden anlayın yahu!