Yunanistan antlaşmalara uyar hale gelmeden masaya oturulmamalıdır

Başından beri Türkiye’nin “karşılıklı çıkar zemininde” Mısır, İsrail, Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesinin, normalleştirilmesinin ve geliştirilmesinin başta “Mavi Vatanımız” olmak üzere, çok boyutlu faydaları olacağını ifade ettim ve etmeye devam ediyorum. Bu devletlerle el sıkışıp, masaya oturulabilir, karşılıklı çıkar ilişkisi ve haklara saygı çerçevesinde diyalog kurulabilir, müzakereler yapılabilir.

Ancak dikkat ettiyseniz, aramızda sorun olup da ilişkilerin düzeltilmesi, normalleştirilmesi ve geliştirilmesi için el sıkışılıp, diyalog kurulup, masaya oturularak konuların müzakere edilebileceği devletler arasında Yunanistan’ı saymadım.

Zira saydığım bu devletlerin Türkiye’nin egemenliğine, haklarına, topraklarına ve denizlerine karşı somut bir talep ya da gasp girişimleri yoktur. 

Üstelik bu devletlerin Türkiye’nin kuruluşunda etkin temel antlaşma olan Lozan Antlaşması'na da saygısızlıkları ve ihlalleri de yine somut olarak söz konusu değildir.

Fakat Yunanistan Türkiye’nin:

-   Egemenliğine ve uluslararası hukuk ile antlaşmalardan doğan haklarına saygı duymuyor.

-   Topraklarından, adalarından ve denizlerinden somut taleplerde bulunuyor ve hatta gasp girişimlerinde bulunuyor.

-   1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları başta olmak üzere neredeyse tüm antlaşma hükümlerini ihlal ediyor.

-   Türkiye’nin diğer devletlerle yaptığı antlaşmaları (başta Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanları Mutabakat Muhtırası olmak üzere)  yok saydırmaya, iptal ettirmeye çalışıyor.

-   Kıbrıs Türklerini yok sayıyor.

-   İlgili olsun ya da olmasın her yerde ve her zeminde Türkiye’yi haksızca şikâyet ediyor, suçluyor.

-   Türkiye yönelik yıkıcı, bölücü her terör örgütüne başta FETÖ, PKK olmak üzere, yardımdan öte yataklık yapıyor.

Dolayısıyla Yunanistan Türkiye açısından Mısır, İsrail ve Suriye’den tamamen farklıdır. Ancak ne hikmetse, Mısır, İsrail ve Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi, müzakere masası kurulması gibi mevzular olunca bir takım kimseler ve çevreler tarafından Yunanistan da oldubitti ile laf arasına sıkıştırılıyor ve masaya oturulması önerilen bu devletler grubuna katılıyor.

YUNANİSTAN TALEPLERİ, MASADA MÜZAKERE EDİLECEK KONULARA DÖNÜŞTÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR

Böylece Yunanistan’ın talepleri de masada görüşülecek birer müzakere konusuna dönüştürülmeye çalışılıyor.

Bir anlamda Yunanistan taleplerinin karşılanmasına ilişkin görüşmeler yapılması, Türkiye’nin hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirme çerçevesinde ilerleyen diğer normalleşme ve müzakere faaliyetleriyle benzer gösterilmek isteniyor!

Yunanistan ile müzakere seslendirmelerini art niyetli olarak yapmayanlar da büyük hata yapmaktadırlar. Yunanistan’ın bir sorun olarak dayattığı konuların esasında Yunanistan’ın talepleri ve antlaşma ihlalleri olduğunun farkına varmaları gerekmektedir.

Yunan talep ve ihlallerini sorun olarak kabul edip Yunanistan ile masaya oturmak, bu taleplerin ne kadarını karşılayacağımızı ve ihlallerin ise ne kadarına tahammül edebileceğimizi konuşmayı kabul ettiğimiz anlamına gelir.

YUNANİSTAN’IN SORUN OLARAK GÖSTERDİKLERİ ASLINDA YUNAN TALEP VE İHLALLERİDİR

Yunanistan hangi taleplerinin ve ihlallerinin Türkiye tarafından kabulünü istiyor diye sorarsanız, size aşağıdaki örnekleri sayabilirim:

- Karasularını 6 milin üzerine çıkarmasının tarafımızdan kabulünü,

- Gayri askeri statüdeki 23 adanın askerileştirilmesinin ve silahlandırmasının hakkı olduğunun tarafımızdan kabulünü,

- Yunanistan kendini Japonya, Filipinler, Endonezya gibi bir takımada olarak kabul ettirmek istemekte ve bunun neticesinde de; Türkiye’nin Adalar Denizi’nde karasuları ötesinde ve Doğu Akdeniz’de ise neredeyse Antalya Körfezi dışında Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) talep etmemesini,

- Ana karamıza dayanan sözde Yunan FIR yani Uçuş Malumat Bölgesi'nin Yunan Hava Sahası olarak tanınması ve askeri uçaklarımızın kalkıştan önce uçuş planlarını Yunanistan’a sunmasını,

- Karasuları 6 mil iken Yunan Hava sahasının 10 Mil olduğunun tarafımızca kabulünü,

- Adalar Denizi’nin sözde Yunan İç Denizi olduğu ve bu nedenle Arama Kurtarma Sorumluluğunun Türk karasuları dışında Yunanistan’a ait olduğunun kabulünü,

- Başta 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Antlaşmaları olmak üzere 152 grup Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilememiş Ada, Adacık ve Kayalık (EGAYDAAK)’ın kendisine ait olduğunu ve egemenliklerinin tartışılmamasını,

- Kıbrıs Adası'nın bir Helen yani Yunan adası olduğunun kabulünü,

- İstanbul’un “Constantinople” hatta “Yeni Roma’nın Başkenti” olarak adlandırılmasını,

- Sadece Türkiye’deki Rum Ortodoks Hristiyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının dini ihtiyaçlarına yönelik hizmet vermesi gereken Fatih Kaymakamlığına bağlı “Rum Ortodoks Kilisesi'nin” evrensel boyutta Lozan Antlaşması'na aykırı olarak “Ekümenik Patrikhane” olarak ifade edilmesini, hatta Vatikan gibi “Ekümenik Patrik Devleti” olmasını,

- Batı Trakya’da Türk azınlık olmadığını, sadece Müslüman azınlık olduğunu ve hatta son zamanlarda azınlık da olmadığını Yunan Müslümanlar olduğunun kabul edilmesini,

- Batı Trakya’da Türk okullarının kapatılmasını, Türklerin camilerde Yunanca ibadet etmesini,

- Batı Trakya’da Türk azınlık tarafından seçilmiş müftülerin görev yapmalarının suç olduğunu ve Yunanistan’ın seçilmiş müftüleri ve talimatlara uymayan imamları hapse atmasının hukuki olduğunun kabulünü istemektedir.

Yani masaya oturduğumuz an kaybettiğimiz andır!

YUNANİSTAN’IN TÜM İÇ VE DIŞ POLİTİKALARININ MERKEZİNDE “MEGALİ İDEA” OTURMAKTADIR

Aslında Yunanistan’ın tüm bu yaptıkları 18’nci yüzyıl sonlarında ortaya çıkardıkları “MEGALİ İDEA” yani “Büyük Ülkü” hedeflerinden kaynaklanmaktadır. Yunanistan asla bu hedeflerden vazgeçmemiştir.

Megali İdea kısaca Yunanistan'ı Bizans İmparatorluğu'na dönüştürme ideolojisidir. Bu fikrin ortaya atılışında ortaya konan hedeflerin maddeleri şunlardır:

1. Yunanistan bağımsızlığını ilan edecektir.

2. Batı Trakya ve Selanik Türklerden ne pahasına olursa olsun alınacaktır.

3. On İki Ada dahil tüm Adalar Denizi (Ege) Adaları Yunanistan’a ait olacaktır.

4. Batı Anadolu Yunanistan’ın olacaktır.

5. Karadeniz’de Pontus Rum Devleti kurulacaktır.

6. Kıbrıs tamamen Rumlara bırakılacak ve Yunanistan’a bağlanacaktır.

7. Son olarak İstanbul Türklerden alınarak Bizans İmparatorluğu yeniden kurulacak ve “Megali İdea” gerçekleşecektir.

Tarihte ve günümüzde yaşananlara baktığımızda Yunanistan’ın ve Yunan devlet yöneticilerinin bu “Büyük Ülkü’den” asla vazgeçmediklerini ve tüm iç ve dış politikalarının merkezinde bu “Megali İdea’nın”’oturduğunu görmek hiç de zor değildir.

Özetle Yunanistan Türkiye’den taleplerinden, “Megali İdea” hedeflerinden vazgeçmeden, antlaşma hükümlerine uyar hale gelmeden,  insan hakları ihlallerini sonlandırmadan, Türkiye aleyhine konuşmaktan vazgeçmeden hiçbir konunun asla müzakere edilmemesi kanaatindeyim.

Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Yunanistan'a yönelik, "Ya Yunanistan geri adım atar ve anlaşmalara uyar ya da biz gereğini yaparız." sözlerini tümü ile destekliyorum.

Bu süreçte Türkiye, Yunan taleplerini tartışmak yerine önce kendi tezlerini ortaya koymalıdır. Onlar nelerdir derseniz; mesela Türkiye, “Adalar Denizi’nde Lozan statüsüne dönülmeli ve karasuları 3 mile indirilmeli, açık deniz alanlarında da hiçbir sınırlandırma yapılmadan her iki devletin ortak kullanımına ve faydalanmasına açık olmalı” tezini ortaya sürmelidir.

Sonraki yazımızda bu konuya devam edeceğiz…