Yüzyılın Seçimi; gözlerimiz tamamen açık mı?
Cumhuriyetimizin 100. Yılı'na denk gelen Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nin ikinci turuna birkaç gün kala o kadar ilginç olaylar yaşıyoruz ki gerçek ve gerçeküstü farkındalığının kaybolduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Süreç, akıl almaz kumpaslar, linç girişimleri ve ilişki ağlarının devreye girmesiyle yürütülüyor.
TÜYLER ÜRPERTEN BİR FETÖ HESABI
Sosyal medya platformu Twitter'da geçtiğimiz gün “Enes Halifekan” isminde “cennet dünya” rumuzlu bir hesap gündem oldu. Şubat 2016'da açılan ve 2017 yılından bu yana aktif olarak kullanılmayan hesabın FETÖ üyelerine ait olduğu belirlendi.
Hesaptaki 162 bin tweetin tamamı da şifreli mesajlardan oluşmakta. Söz konusu hesapta; 15 Temmuz darbe girişimi, 13 Mart Ankara saldırısı, 2016'daki Gaziantep'te gerçekleşen patlama ve Rusya Büyükelçisine yapılan saldırı gibi pek çok önemli olayın günler öncesinden şifreli mesajlar ile paylaşıldığı tespit edildi.
Misal bu hesap 12 Mart 2016 tarihinde bir tweet atıyor “Ankara’da hiç bomba patlamadı” diye, ertesi gün Ankara Garı’ndaki o korkunç patlamada onlarca insan hayatını kaybediyor.
18 Ağustos 2016’da “Bir yerde düğün olurken arkada patlama” paylaşımı yapılıyor, iki gün sonra Gaziantep Şahinbey’de bir düğünde bombalı saldırı gerçekleşiyor, 59 vatandaş hayatını kaybediyor.
5 Aralık 2016’da “BJK ölüleri, Vodafone ibneleri” diyor, beş gün sonra İstanbul Beşiktaş’ta Vodafone parkında iki bombalı intihar saldırısı gerçekleşti.
12 Mart 2017 tarihinde “Helalinden 300 milyar dolar akıt el altından, yeter” paylaşımından yıllar sonar Kemal Kılıçdaroğlu’nun son birkaç aydır diline doladığı “300 milyar dolar temiz para getiriyorum” demesini tesadüfle açıklayabilir miyiz?
Hesap “Gece, Halil İbrahim Sofrası” diyor, Kılıçdaroğlu herkesi Halil İbrahim sofrasına davet ediyor. Tesadüf yine.
21 Ağustos 2017’deki tweeti ise “Her şey çok güzel olacak” şeklinde. Neden acaba?
24 Mayıs 2016 tarihinde, yani 15 Temmuz’dan sadece iki ay önce attığı tweet şöyle:
“26 Haziran uygun değil. Yuh!! Temmuz mu yapıcaaz!”
Ve 15 Temmuz’dan bir gün önce:
“Maske takın, bu leşler çok kokar.”
Daha yüzlerce var bu paylaşımlardan.
İnsanın tüyleri diken diken oluyor.
Nasıl bir yapı bu?
Sadece bir terör örgütü değil. Ezoterik, kült bir yapı aynı zamanda…
Son tanık olduğumuz siyasi gelişmelere bakınca, “Bütün yaşananlar acaba siyasetin doğasında gelişen olağan bir sürecin parçası mı yoksa birtakım güçler tarafından bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılan planların bir parçası mı” diye insan sormadan edemiyor. Siyasetin olağan akışına pek uymayan son zamanlardaki bu gelişmeleri, sinema dâhisi Stanley Kubrick’in başyapıtı “Gözleri Tamamen Kapalı” adlı filmi ve FETÖ’den yargılanarak yatmış, sonra nedamet getirerek şu anda bir numaralı FETÖ düşmanı olan Akademisyen-Yazar Ahmet Turan Alkan’ın perspektiflerinden bakarak açıklamaya çalışacağım.
STANLEY KUBRİCK; FETÖ BENZERİ EZOTERİK VE OKÜLTİST BİR TEŞKİLATI ANLATIYORDU
Geçtiğimiz ve bu yılın en önemli sanat etkinliklerinden biri de sinemanın dâhi yönetmeni Stanley Kubrick’in eserlerine kronolojik olarak bir bakış sunan bir sergi açılmasıydı. Sanatçının büyük tartışmalara konu olan son filmi Gözleri Tamamen Kapalı’ya (Eyes Wide Shut) kadar olan 16 filmine ait obje, senaryo, kostümler, kamera, lens ve belgeler 1 Ekim 2022- 1 Nisan 2023 tarihleri arasında İstanbul Sinema Müzesi’nde ziyaretçilerle paylaşıldı. Aranızdan gidenler olmuştur mutlaka.
Gözleri Tamamen Kapalı, Kubrick’in Arthur Schnitzler’in 1926’da yayımlamış olduğu Dream Story (Düşsel Öykü) adlı romanından esinlenerek beyaz perdeye aktardığı ve kendi deyimiyle çektiği en iyi filmi.
Kubrick, her karesini özenle tasarladığı ve çekimlerini dört yılda bitirdiği Gözleri Tamamen Kapalı’yı film stüdyosuna teslim ettikten sadece dört gün sonra 3 Mart 1999’da aniden öldü. Başta eşi olmak üzere pek çok dostu Kubrick’in ölümünü halen şüpheli buluyor. Hatta bu filmin kendisinin ölüm sebebi olduğunu iddia edenler de var.
Kubrick kadın-erkek ilişkileri üzerine kurulu romanı değişik bir perspektifle ele aldı ve bu ilişki bağlamında modern dünyayı perde arkasında yöneten elitist gizli bir yapıyı ya da toplulukları esoretik sembollerle kurgulayarak sinemaseverlere sunmaya çalıştı. Film kimileri için erotizmin fazlaca işlendiği sıradan bir film sayılabilir ama bakıp da gören açısından çağdaş bir başyapıt olarak nitelenir. Sinema tarihinin en gizemli filmlerinden biridir. Çünkü bugüne kadar İlluminati ya da okültist, esoterik gizli topluluklar üzerine yapılan en gerçekçi yapımlardan biri kabul edilir. Filmin çekimlerinin ilginç bir şekilde Rotschild ailesinin İngiltere’deki Mentmor Tower adlı malikanesinde çekildiğini belirtelim de tam olsun…
FİLMDEKİ SEKS KEDİCİKLERİ İLE ADNAN HOCA’NIN KEDİCİKLERİ
Kubrick filmde elitist ve okültist yapılanmanın genç kadınların nasıl seks kölesi olarak kullandığını göstererek, büyük ihtimal MK ULTRA Zihin Kontrolü, Beta Sex Kitten (Beta Sex Kedicikleri) ya da MONARCH programlamaya dikkat çekiyor.
Adnan Oktar ve kedicikleri aklınıza geldi değil mi?
Gözleri Tamamen Kapalı filmindeki Seks Kedicikleri tanımına uygun zihin kontrolündeki lüks görünümlü kadınların, Adnan Oktar cemaatinin de en önemli görünür özelliği olduğunu hatırlayalım.
Bu pratiklerin bugüne kadar birçok örgüt, tarikat ya da gizli servis tarafından kullanıldığı biliniyor. Amaç, küçük yaşlardan itibaren istenilen zamanda istenilen görev ve eylemi gerçekleştirebilecek köleleştirilmiş bir zihin ortaya çıkarmaktır.
ADNAN OKTAR İLE FETÖ ARASINDAKİ İLİŞKİ HALEN KARA KUTU
Bu bağlamda ülkemizde uzun yıllar gözleri tamamen kapalı seyrettiğimiz FETÖ yapılanmasının da özü itibariyle okültist, esoterik, gizli bir yapılanma olduğunu unutmamalıyız. Bu yönüyle yerli ve yabancı pek çok ilahiyatçı FETÖ yapılanmasını Opus Dei ya da İlluminati ile mukayese etmekte.
Öyle ki, Türkiye’yi çok iyi tanıyan Alman Hukukçu Prof. Dr. Christian Rumpf FETÖ’yü İlluminati’den bile daha etkili bir örgüt olarak tanımlamakta.
FETÖ bildiğimiz üzere zaman içinde toplumun kamu bürokrasisinin tüm katmanlarına sızdı. Bu yapılanmanın Adnan Oktar ile olan ilişkileri bugüne kadar hâlâ bir kara kutu olarak kaldı.
İlginç bir şekilde cezaevine gönderilinceye kadar Adnan Hoca’nın aleyhine açılan hiçbir dava neticelendirilmediği gibi, kendisi tarafından açılan yaklaşık 5 bin dava ile pek çok insanın itibarı zedelendi, hayatı karartıldı. Bu yapı askerî, siyasi ya da üst düzey bürokratlara seks kaseti şantajı kurmuşlarsa, FETÖ’nün çok güçlü olduğu dönemlerde savcılar bu yapı ile niçin mücadele etmemiştir?
Muharrem İnce’yi hedef alan kaset kumpasını da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yarışında dezavantajlı konuma düşmesini amaçlayan FETÖ organize etti. Muharrem İnce failleri bizzat açıklayarak “FETÖ hazırladı bu montaj kaseti, benim CHP’deki arkadaşlarım ve CHP trolleri de yaydı” dedi. Bu kaseti yayınlayanların seçimlere hile karıştırmak isteyenler olduğunu bilmek için kâhin olmaya gerek var mı?
Size daha ilginç tesadüflerden söz edelim.
GÖZLERİMİZİ TAMAMEN AÇARSAK NELER GÖREBİLİRİZ?
Örneğin 17/25 Aralık darbe girişiminden beş ay sonra FETÖ’nün kozmik hukuk bürosu YKK (Yüksel-Karkın-Küçük) tarafından düzenlenen bir sempozyuma ABD New York Güney Bölge Hâkimi Richard Berman moderatör olarak davet edilmişti. Berman daha sonra büyük bir tesadüfle (!) 59 federal yargıç arasından Zarrab Davası’nın savcısı oldu.
Yine büyük bir tesadüf (!) olarak 17/25 Aralık'tan önce bilgi toplamak amacıyla Adnan Oktar’ın davetlisi olarak Amerika’dan gelen Jonathan Schanzer ve Mark Dubowitz süreç içinde Yargıç Berman’ın baktığı Hakan Atilla davasında bilirkişi olarak yer aldılar. Bu isimler aynı zamanda Adnan Oktar aracılığı ile CHP’yi de ziyaret ettiler.
FETÖ, Herkül internet sitesinin mobil kurulum sitesinde karşılaştığı sorunlar için Adnan Oktar’dan teknik yardım isterken, Oktar grubunun bu amaçla Yasin Yalçınkaya’ya ait yetkilendirme bilgileri ile sisteme giriş yaptıkları tespit edildi. Yalçınkaya ise daha sonra MİT TIR'larının durdurulmasında çekim yapan FETÖ’cü astsubay olarak karşımıza çıktı. FETÖ’nün kozmik hukuk bürosu ile iltisaklı olduğu iddia edilen hukukçular ise YÖK tarafından gözleri tamamen kapalı bir şekilde Rektör ya da Dekan seçildiler. İktidarın da gözleri tamamen kapalıydı.
Ahmet Turan Alkan, FETÖ’yü “Kökü ve ucu Atlantik ötesine doğru uzanan, mahiyeti belirsiz, gölgeli insanlardan müteşekkil yarı mistik, alçak ve yılan gibi dessas bir örgüt” olarak tanımlarken, 15 Temmuz’da “Türkiye’yi bazı dış güçlerin hesabına yeniden dizayn ederken suçüstü” yakalandığını ifade ediyor.
O AĞLAK ADAMIN BİR AVUÇ GAFİL REHİNESİNİN BU TOPRAKLARDA GELECEĞİ YOK
Alkan, FETÖ’yü “Devleti sinsice ele geçirme hesabı yürüten ikiyüzlü tehlikeli bir örgüt. Çıkarcı, faydacı ve zalim bir şer şebekesi…” olarak görürken, geleceğe yönelik oldukça önemli bir uyarıda da bulunarak “Atlantik ötesinden keramet umanlar kötü yanılıyor. O cerbezesine güvenen ağlak adamın ve avenesinin artık bu topraklarda geleceği yok. Dış mihrakların pençesinde bir avuç gafil rehine durumundalar” diyor.
Türkiye Cumhuriyeti şimdi 100. Yılı'nda Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nin ikinci turunda sembolik anlamı oldukça büyük bir seçimle karşı karşıya… 14 Mayıs öncesi ve sonrası süreçte yurt dışından yürütülen kumpas, şantaj ve kurgu dolu sosyal medya kampanyalarından dış mihrakların pençesindeki bu yapıların ne kadar iştahlı ve etkin olduğunu gözlemledik. Dergi kapaklarıyla siyasetimizi dizayn etmeye bile çalıştılar.
Yalan ile doğrunun, real ile sürrealin birbirine karıştığı distopik bir süreçteyiz. Peki, insanın ruhuna giren şeytan kadar amorf olan bu düzenbaz yapılara toplumsal bilinç olarak gözleri tamamen açık mıyız? Atlantik ötesinden keramet umarak Türkiye’yi yeniden dizayn etmek isteyen sinsi, gölgeli, mahiyeti belirsiz yapıların, ilişki ağlarının bu topraklarda geleceği olacak mı?
28 Mayıs’ta hep beraber göreceğiz…